Lavinya Dergisi
SONBAHARA YASLIYORUM BAŞIMI 
                    Ömrü ferahlatan mis kokulu sabahları duymak için, gerçek sevgiye ulaşmaktaydı hep umut.
Sonbahara yaslıyorum başımı
Bakışlarım rüzgâra emanet
Nereye alıp götürürse kabulüm
Tutuklu bir mecburiyet bu
Uzaklara edilen niyetin gücenmişliğinde
Çünkü vazgeçtim nasırlı ayaklarımdan 
Ve taşlaşan kalbimden çoktan...
Yana döne aradığım masmavi bir gökyüzüydü oysa
Karanlık hapishanesinde ömrümün
Çatallı sesimdeki yoksulluk ve
Çöllerden kurak toprağımla
Memlekete benziyordum bazen 
Herkes kadar, herkes gibi biraz
Duyulmuyordu mecnun kalbimin feryadı 
Rüzgâra emanetim artık hem de baştan aşağıya 
Uzaklara taşısın tohumlarımla beni 
Çiçeklerin pamuktan polen tozu gibi
Sonbaharın tatlı acı bazen çirkin esintisiyle
Üşütsün yaksın kırsın geçsin bazen
Hayatın hiçliğinde gökkuşağı düşlerimin
anlamsızlığı gibi
Sessizleşiyor direncim aniden 
Kendimi bırakıp gidiyorum sonunda
Kalbimi soğutuyorum sonra
Sonbaharın uğul uğul rüzgârıyla 
Tutuşuyor gökyüzü anlamsız fısıltılarla
Turuncu bir sema dolaşıyor rüyalarda 
Yaşamaya korkak kalplerin
Per perişan, yapışkan boşluğu 
Pişmanlığın elinde oyuncakken 
Düşlerin kapısında sürgünüm yine 
Sürekli sesimde rüzgârsız küller
Ah bir esse de deli deli uçup gitseler… 
