Lavinya Dergisi

OBLOMOV
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Tembellik sanat haline getirilir mi? İnsan kendini işlevsizleşmiş bir bedene dönüştürebilir mi? Dünya dönerken bu denli değişen ve gelişen olgular karşısında akıl kayıtsız kalabilir mi? Asıl soru “Oblomovluk” terimi günlük dile nasıl kazandırıldı? İnsanoğlu bir şey yapma isteğini ne zaman yitirdi? Elbette Gonçarov’un kaleminden çıkan ve dünya klasikleri içerisinde yerini alan “Oblomov” karakteri ile başlangıç yapıldı. Kavram, karakterin adı ile özdeşleşti. O, çok sık hayal kuran, aile mirasını yiyen, kendisine kalan işlerle hiç uğraşmayan uyuşuk bir adamdı. Aldığı iyi eğitimin aksine hiçbir şey yapmamayı seçti. Kendisine tahsis edilen uşaklar hayatının idamesi için yeterliydi. Gündüzleri kestirir, geceleri uyurdu. Yatak odası, zamanının tamamını geçirdiği yegâne yerdi. Oysa her gün kafasında plan yapmakta fakat harekete geçirememekteydi. Zamanla en yakını, uşağı Zahar da tıpkı Oblomov gibi evi temizlemekten aciz, en ufak bir emre söylenir hale gelmişti. Kahramanın yazacağı mektubu dahi haftalarca bekletir hale gelmesi çok ironik bir gerçekti. Büyük aşkı bile onu değiştiremedi. Hazıra dağ dayanmadığı gibi, yalnızlaşarak yaşamayı ve ölmeyi seçti. Belki de yazar, kitabı bir çağa ithaf etti. Mesele salt oblomovluk muydu? Değildi! Yıkılmakta olan bir aristokrat sınıfına da değinildi. En değerlisi, büyük eserler veren Rus edebiyatı, insanı en yalın haliyle anlattı ve gözler önüne serdi. Asıl olan, her insanın içinde bir tutam tembellik vardı. Bir bakıma kendine ayna tuttu. Üretmeyene, çalışmayana, okumayana dokundu. Ne de olsa; kanepeden kalkmak çok yorucuydu. Konuklar yattığı odada ağırlanırsa ne olurdu? Dışarı çıkmak, gazete okumak, davetler, müzikler, opera, tiyatro gereksizdi. Her şeye ilgisizlik, tembelce yatıp hayallere dalmanın adı Oblomovluktu. İlya İlyiç Oblomov bir tutumdu. Sahi bu çağın insanıyla da bir benzerlik yok muydu? Tüketim toplumu dedikleri başka nasıl olurdu? Havada yüzlerce “Ne gerek var?” soru cümlesi dolu. Her şeye yetişmeye çalışanlar eleştirilmiyor mu? Sanat, lüks sayılmıyor mu? Okumak, zaman kaybı görülmüyor mu? Çalışmadan para kazanmak tatlı gelmiyor mu? Toplum, diplomalı tükenmişlik sendromu yaşayan gençlerle çevrili, üstelik insan farklı kulvarlarda başarılı olunca taşlanmıyor mu? “Yaşamak, keşfetmek, başarmak.” işte en büyük doğru. Kusursuz dinginlik, sıkıcılık barındırmıyor mu? Hayal kurmanın amacı, gerçekleştirmenin başlangıcı değil mi? “Oblomov’u dehşet içerisinde, tekrar ve tekrar okuyorum.” diyen Tolstoy şaşkınlığını açıkça ifade etmiyor mu? O zaman çık yataktan, kalk kanepeden, dışarıda koca bir hayat beklemiyor mu? Silkin; aslında tembellik hiç yoktur, bilinçli vazgeçiş vardır. Düşün; Oblomov, oblomovluktan vazgeçse neler olurdu?