Lavinya Dergisi

ACININ BİLİMİ
Mehmet KEKEÇ

Tutsak kaldı dudaklarının arasında, Yüreğinin esaretinden kurtulamayan Seni Seviyorumlar.

İçinin hüzün kuyusunda 

Lâl bakışlar, kör cümleler, sağır ağıtlar saklı

henüz açılmamış Pandora'nın Kutusu'nda

dibine düşmüş buruşuk aklı...

 

Hilâl gibi çatık kaşlarındaki geniş açının

Geniş bir acıyı resmettiğini 

bilmez hiçbir matematikçi...

Ve alnındaki ince çizgilerin

 kaç yaradan sonra 

bu denli derin çizildiğini,

anlamaz ressamların renkli fırçaları...

 

 

Kurak iklimlerin asi rüzgarı nerede bitecek?

Batıdan doğan güneş yine batıdan batacak belki!

Ve bulutlu bir akşamda gelen beklenmedik yağışlar...

İçinin kaç sokak ötesinden geçecek?

Kaçıncı odacığına dökülecek kalbinin,

 Gözlerinden yüreğine baskın yapar gibi,

Bilemeyecek kardiyologlar!

 

Hangi kapıyı çalsa eli boş dönen dilenci hüznüyle, 

göğsüne doluşan o içli ağıtlar,

Ne muson yağışları gibi,

Ne gök gürültülü sağanak...

Yazmaz coğrafya kitapları, yazamayacak...

 

Bu demli iç çekişler, ne denli anlaşılır bilim kitaplarıyla

serseri kurşun yağar gibi gökyüzünden

Ve sanki kırık kanatlı bir kuşun 

çakıl taşı gözlerinden 

dökülür gibi,

gökyüzüne uzanan ölüm çığlığı 

gökkuşağı misali gibi,

yer altından kaynayan gayzer gibi,

 israf çırpınışların eceli

doğum sancısından kurtulan annenin 

yeni bir hayatı doğurması gibi,

Ölen her düş

yeşermiş bir ecel gibi,

Kaybettiğin her oyun kazandığın zafer gibi

peyda olacak bilinmez topraklarında özünün...

 

 

Yaşamak yokuşunda nefesin ciğerlerindeki son demi,

son bir adım, son bir çare biçare hâline 

 yekpare değil, parça parça edilmiş bir hayatın 

dikenli yollarında kaybedilmiş yol haritası,

yaşamak denen illetin

mecnunu , seyyahı , müptezeli çıkmaz düşüncelerin...

Kaç asır sonra değişir, 

kaç zaman önce anlaşılmış bir fikir

acının bilimi...