Lavinya Dergisi

MAZİDEN ANILAR
Mehmet YILDIRIM

Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?

Bazen bir şarkıyla filizlenir umutlar bazen yarım yamalak hatırlanmış bir hatıra ile. Ölen şeylerin hayata dönmesi imkânsız derler ama aşkın bu söz dışında tutulduğuna eminim artık. Çünkü bu duygu ölse de, bir yerlerde bir zaman karşınıza çıktığında sizi yolun ortasında öylece dikebiliyor dakikalarca. Zor bir hayatta yaşıyoruz zaten öyle düşünmeden olduğu gibi yaşamak bizlere bahşedilmemiş. Öyle ya ‘’Coğrafya kaderdir’’ diye boşa denmemiş. Herkes gibi olamamak gibi birde onca dertle sıkıntıyla uğraşmak zorunda kalıyoruz. Hayat bu imtihan olarak ne çıkıyorsa karşımıza yaşıyoruz. Kimilerini kaybediyor kimilerini kazanıyoruz. Berabere kaldığımızda oluyordur elbet ama biz sadece kazanıp kaybettiklerimizi biliyoruz. Kazansak işte bu bundan sonrası iyi diye düşünüyoruz. Sonrası yine ayrı bir imtihan. Kaybetsek umutlarımız ölüyor, bir köşede yorgunluğumuzla kalıyoruz. Peki kazansak da kaybetsek de tek başına mıyız? Benim sorduğum ve cevabını merak ettiğim en büyük soru bu. Yalnızsak eğer yalnız olduğumuz için kaybettiysek eğer kazandıklarımızı nasıl kazandık? Yalnız değilsek şayet birileriyle kazandıysak kaybettiğimiz şeylerde neden etkileri yok? Bir garip bilmece işte benimkisi yine, düşündükçe içinden kurtulamadığım bir bilmece. Kaybettiğimiz en büyük imtihan aşk sanırım. Etrafımda ve gördüklerimde duyduklarım anladıklarım hep bu yüzden. Birinin birini sevmesi bu kadar kolayken bu kadar da zormuş meğer. Anlıyor zamanla insan, anlıyor da işin içinden şu düğümleri çözüpte bir türlü çıkamıyor. Bir düğüm atmış ki aşk, kaç tane duygu gelirse gelsin çözüpte bırakamıyor şu deli esen rüzgâra aşkı. Zaman geçiyor, mekanlar değişiyor, belki hayatımızdakiler ama aşk o düğümün izini bize illa bir yerde olmadık bir anda tekrar anımsatıyor. Kurtuldum dediğin yerde yeniden açılan o eski defterdeki yapraklar seni yerle bir etmekle kalmıyor yanındakilere de yansıyor. Gülüşünün kesildiğini de anlıyor sevdiklerin, hüznünü de, acını da. En kötüsü hiçbir şeyini anlatamayıp köşene, mağarana çekiliyorsun o andan sonra. Sessiz bir insan oluyor, yaşayan bir ölüye dönüşüyorsun. Yalnız mısın? Değilsin. Birileri var mı yanında? Yok. İkisine de ispatın yok, inancın yok. Hayat böyle bir oyunun içinde bizi sürüklerken bir de bu coğrafya da yaşamla savaşıyorsun. Bir müddet sonra da insan olmanın ne kadar zor olduğunu anlıyor yürümeye devam ediyorsun. Nefesin kesilene kadar…