Lavinya Dergisi

MUŞ VE MİŞ GİBİ
Osman YAVAN

İnanıyorum ‘‘ Elbet Bir Gün! ’’ İnsan dünya’ da ne için var olduğunu anlayacak…

Seninle iyileştim, seninle yaralandım. Seni kaybetmemek için gururumu dahi hiçe saydım ben. Ama sen bunu göremeyecek kadar bile kördün. Sadece beni sevmeni bekledim. Beni sevmediğini anlaştım çok önceden. Fakat bunu kabullenemedim, konduramadım kendimce işte. Senin için bir hevesten ötesi değildi hissettiğin her neyse. Gözlerinde aşk yerine nefreti gördüğüm gün anladım ki sen gideceksin. Ama helal olsun rolünü çok güzel oynadın. Seviyormuş gibi yaptın. Hani sevginin taklidi olmaz derler ya ben onu senden öğrendim, senden gördüm! Oluyormuş işte sen öğrettin bana. Eğer sevmiş olsaydın bu kadar basit ve rahat bir şekilde benden vazgeçmezdin. Ama olsun canın sağ olsun be güzelim, bırakıp gittin. Ardında yıkık, yorgun bir yürek bıraktın. Canın sağ olsun be gülüm, bırakıp gittin. Ardında çökmüş, enkaz bir kalp bıraktın. En ağırından hem de! Hani hiçbir şekilde sormadan sorgulamadan yaralarını sardığın, iyileştirdiğin kalp var ya hah işte o kalp artık bir daha asla iyileşmemek üzere sonsuzluğa uğurlandı... Elveda demiyorum sana sevdiğim. Veda edemiyorum sana çünkü ortak günahlarımız var birlikte yanacağız. Belki bu alemde, evrende olmadı ama sonsuzluk aleminde Ebediyen olması dileğiyle... Kim kaybetti kim kazandı muamma fakat insanın içini acıtan seviliyormuş hissine kapılıp birçok şeyi görememek, farkına varamamak çok ağır! Sanki bir iddia uğruna kurulmuş ilişkinin toprağına tohumlar ekmişim ben. Karanlığın ardından doğan güneş ise kış güneşi gibiymiş. Sonu hep karanlıkmış. Bugün sensiz geçen bilmem kaçıncı gün. Hem ne fark eder ki sonuç olarak sen yoksun sensizim... Ders notlarını yazmak için kütüphanemden aldığım a4 kağıdımda defalarca adımı soyadımı yazdıktan sonra en altta "Seni Seviyorum" yazılı kâğıdı gördüm. Yüreğim sızladı, gözlerim doldu ve aklıma giderken son kez bile "seni seviyorum" diye söyleyemeyişin geldi... Kâğıdı aldım senden hatıra kalan sakladığım birkaç şeyin arasına koyarken fark ettim ki saçını kesip bir kâğıda sarıp vermiştin. Ve o kâğıdın içinde "Seni Seviyorum Bir tanem" yazılı not... Seviyor muydun bilmiyorum ama bu kadar güzelliklerle, inceliklerle dolu bir aşk hikayesinin yılan hikayesine dönmesine şahit olmak çok acı verici... Hatırlıyor musun? Bilmiyorum ama derste küçük not kağıdına “seni seviyorum” diye yazıp tarih atmıştın… Sonra telefonumun arkasına koymuştun. Ne oldu biliyor musun? Telefonum suya düştü ve yazdığın not su gibi akıp gitti… merak etme ama ben senin gibi vefasız değilim güzel gözlü kız! Senden bana kalan hatıralar arasında hepsi duruyor. En büyük hatıran ise önce iyileştirip sonra yaraladığın kalp… Kabuk bağlamayan sürekli kanayan bir yara bıraktın be! Erkekler ağlar mı bilmem ama benim kalbim sessiz sessiz ağlıyor. Göz yaşım içime akıyor, yüreğime dokunuyor! Param parça olmuş yüreğim kanıyor… Ne olurdu “muş” gibi yapmasaydın. Madem sevmeyecektin neden seviyormuş gibi yaptın? Siz yapmayın olur mu? Sevmediğiniz, değer vermediğiniz, önemsemediğiniz insana, insanlara muş, miş gibi yapmayın olur mu? Hatırlıyor musun sevgili? “Sen kal ölene kadar” demiştin ama sen gittin! Elveda etmiyorum sana ortak günahlarımız var. Fragmanın sonu ama filmin sonu henüz gelmedi… “Oysa herkes öldürürmüş sevdiğini” sizler öldürmeyin olur mu? Çünkü ölümün saati yok!