Lavinya Dergisi

KİM BİLİR
Mehmet KEKEÇ

Tutsak kaldı dudaklarının arasında, Yüreğinin esaretinden kurtulamayan Seni Seviyorumlar.

Yol yakınken, sis çökmemişken

Duvarlar üzerime hareketlenmemişken

Henüz açılmamış sayfaların hayalî ile yaşarken

Kaç ruh yaşındaydım, 

Bedenim kaç kemikten oluşuyordu?

Ve yaralar almamışken etlerim 

Ne kadar güzel görünüyordu? 

Aklım, kalbimle neden boğuşuyordu?

Kim bilir...

 

Zaman ıssız bir bilmece ve sonu muamma

Güneş erken açmakta

Ay geceden kaçmakta 

Geçmişi düşünürken, 

 

Geleceğim kararmakta...

Hazin bir hikayenin başkahramanı 

Hüzzam nağmelerin güftesinde 

Kaç nakarat gözyaşı, kaç içli nağme saklı?

Kim bilir...

 

Kim bilir...

Kervan yolda dizilir derken 

Yol kervanı dizecek, yol yola getirecek

Yoldan çıkmamak için

Yolda kalmak gerekecek 

Su akarken yokuşlardan, yol açarken kendine

Su gibi mi olmak gerekecek

Yol gibi mi ? 

Kim bilir...

 

Kim bilir...

Kararsızlığın kararlılığında boğulurken

Karar verecek güçler ararken ruhunda

Hep aynı yaradan yaralanan

Kabuk tutmayan acıların

Dik yamaçlarında yorgun...

Özgür atlar gibi koşmak isterken çayırlarında hayatın

Tutsağı olmuşsa bedenim ruhumun

Zihnim kemiriyorsa bilinmezlerimi

Güneş vaktinde doğacak mı bir sabah?

Ay ışıldayacak mı yeniden gecelerime?

Kim bilir...

 

KİM bilir ? bilirim...

Ben SENİ bilirim, derdime çare.

Çare olur mu yarama?

SEN bilirsin...