Lavinya Dergisi

KIRAL ÇIPLAK SERZENİŞLERİ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Miş gibi yapmak. Anla-mış, bil-miş, onayla-mış ve diğerleri… Korkar mıyız? Utanır mıyız? Kaybeder miyiz? Ve ötekiler… Nedir bizi alıkoyan gördüklerimizi söylemekten? Gerçekleri haykırmak ne denli ağırdır? En başta söylememiz gereken kelamları, neden evirir çevirir sona saklarız? Dalkavuk olmak mıdır alkışlanan? Başımızı emme basma tulumba gibi sallamak mı arzulanan? Doğru söyleyen dokuz köyden kovulur mu? Bu durumda var mıdır bir onuncu köy toplanılan? Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların bereketli topraklarında bir kral yaşarmış. Çok kibirli olan ve giyimine çok düşkün bu kral, o kadar kendini beğenmiş bir hükümdarmış ki aynada saatlerce kendini izlermiş. Kendi böyle zevk içinde yaşarken halka sussunlar diye baskı yaparmış. Gel zaman git zaman, komşu ülkenin hükümdarı kendisini ziyaret edecekmiş. Ondan pek hoşlanmayan kral, fırsat bu fırsat en şık ben olmalıyım diyerek terziler çağırtmış. Hiçbirini beğenmemiş. Yabancı diyarlardan gelen bir terzi, kralı muhteşem bir kumaşı olduğuna inandırmış. Kabul görmüş. Tek kuralı varmış bu bilinmeyen terzinin “Ben dikerken karışmayın!” dermiş. Gel zaman git zaman terzi giydirmiş kralı. Kral aynaya bakmış. Ne görsün, çıplakmış! Tam kızacakken terzi “Sayın kralım, bu kumaşı sadece akıllılar görür.” cümlesini kurmuş. Elbette bizim kral kibirli, etrafı da ya korktuğu ya cesaret edemediği veyahut bana ne dediği için susmuş. “Efendim harika oldunuz.” cümlesi havada uçuşmuş. Kral bütün havasıyla çıkmış halkın karşısına. Şaşıran insanlar, kralın kandırıldığını anladıysa da söyleyememiş. O anda bir çocuk atlamış “Kral çıplak.” diye gülerek bağırmış. Bu cılız sese bu defa halkta katılmış. Nihayetinde kral çıplakmış. Her insan kendine münhasır olsa da bilmediğini biliyormuş, görmediğini görüyormuş, onaylamadığını sindiriyormuş gibi yapmamak lazım gelmez mi? Tüm katmanların gizemli olduğu şu hayatta sesimizin çıkması gerekmez mi? Bir yanımız kurtsa, diğer yanımız kuzu, dönüşmeye değmez mi? Yanlış yaptığını kabul etmek, çıplak gezmeye yeğlenmez mi? Tüm karanlıklar da tekte olsa çıkar bir ateşböceği. Cılız da olsa sesine güvenilmez mi? Diyeceğim o ki; Kral veyahut halksınız, ne fark eder? Mış gibi yaşamak. Önce kendine zulmettirmez mi?