Lavinya Dergisi

ÇIPLAK SOKAK
Osman YAVAN

İnanıyorum ‘‘ Elbet Bir Gün! ’’ İnsan dünya’ da ne için var olduğunu anlayacak…

Bugün tarih 31.08.2022 saat sabaha karşı 04.00 suları. Sabah namazının vaktine yaklaşık olarak yarım saate yakın bir zaman dilimi var. Gecenin esrarengiz ve muhteşem simsiyah görüntüsü, esrarengizliği kendisini yavaş yavaş güneşe teslim etmeye hazırlanıyor. Ah! O muhteşem, harika ses! Ezan sesi tabi ki… Kulaklarımın tüm kir ve pasını alan muhteşem ezan sesini dinlemeye bıraktım kendimi. İnsanoğlunu bu kadar mutlu eden, huzur veren bir başka şey daha var mı acaba? Hoş bunu sormak bile bence yanlış ama hayatta birçok şeyi anlamak için sorgulamak, sormak gerektiği fikrindeyim. En azından kendimce kanaatim bu yönde. Ezan sesini dinlerken içimi kaplayan huzur, bereket, huşu ile sabah namazımı eda edip yola çıkmak için son hazırlıklarımı yaptıktan sonra bahçe kapısına doğru yöneldim. Dışarıda esen hafif rüzgârın saç tellerimin arasına nüfuz ederek saçlarımı dağıttığını fark ettim. Ufak bir el hareketimle dağılan saçlarımı toparladım ve yola koyuldum. Yola çıktıktan sonra kolumdaki askerden hatıra kalan şafak sayar özelliği bulunan saatime baktım. Epey bir hazırlanma süreci yaşamış olmalıyım ki saat 08.00 sularını gösteriyordu. Bugün hem yürüyüş maksatlı hem de sokağın nabzını tutmak istiyordum. Evet sokağın nabzını tutmak istiyordum çünkü çıplak göz ile çıplak sokağı inceleyecektim. Tamamen benliğimden, kendiliğimden soyutlanarak yapmak istiyordum bunu. Buna ihtiyacım var mı veya yok mu bilmiyorum fakat çıplak sokağın nabzını tutarak insanlara, insanlığa bazı ufak hatırlatmalar yapmak istiyordum. Yolculuğumda bana eşlik eden tek şey ise şu an kulaklığımda çalan muhteşem Türk sanat musikisiydi. Hani şu günümüzde bir çoğumuzun dinlemeye dahi tahammül edemediği, gerçek hayatlardan esinlenilerek yazılmış olan müziklerimizden bahsediyorum. Bir nevi nostalji… Yolda yavaş yavaş ilerken önce gözüme rızkı peşinde koşan yaz boyunca harıl harıl bıkmadan, usanmadan, yorulmak nedir bilmeden çalışan karıncalar ilişti. Bilirsiniz karıncaları hepimize çalışkanlıkları ile her zaman örnek olmuşlardır. Aynı zaman diğer canlıları da es geçmek olmaz elbette. Bal yapmak için uçuşan arılar, kendileri için, yavruları için bugünkü rızıkları peşinde koşan kediler, köpekler ve mutlaka hepimizin hem fikir olduğu doğayı sesleri ile neşelendiren farklı farklı renklere, seslere bürünmüş kuşları da es geçmek olmaz. Yolculuğuma devam ederken evden çıkmadan evvel hazırlamış olduğum kahvemden bir yudum aldım ve sokağın nabzını tutmaya devam ettim. Yolun sol tarafında kahvehaneler, lokantalar, bakkallar ve balıkçı vardı. Lokantada çalışılan garson müşteriyi karşılıyor muhtemelen. Hoş geldiniz efendim, şeklinde hitap ediyordu. Bakkal sahibi ise müşterisinin almış olduğu meyve ve sebzeleri tartıyordu. Balıkçı ise balıklarının yeni geldiğini, taze olduğunu iddia ederek sesli bir şekilde ilan etmekle meşguldü… Biraz ilerisindeki kasap ise dükkanından çay dolu cam bardak ile dükkanının önüne kurmuş olduğu kahvaltı masasına doğru yöneliyor aynı zamanda komşusu olan pastane sahibini kahvaltıya davet ediyordu. Yolun sağ tarafında ise belediye işçileri yol düzenlemesi ve asfalt çalışması yapıyor aynı zamanda park ve bahçe işçileri de çimenleri, ağaçları, çiçekleri suluyor rutin bakımını yapıyordu. Ellerinde Kur’an-ı Kerim olan çocuklar camiye doğru gülerek koşuyorlardı. Ben ise hepsini uzaktan izleyerek ve inceleyerek ufak bir gezinti yapmıştım ama buna değmişti çünkü hepimiz insanız ve her birimizin toplum olarak birey olarak farklı farklı meşakkatleri var. Öğretmenler ve Öğrenciler okula, dershaneye eğitim ve öğretim için koşuyor. Esnaf bugünkü ürünlerini satmak için çaba sarf ediyor. Belediye işçileri insanlar için daha güzel yollar, parklar için uğraşıyor. Askerlerimiz, polislerimiz daha güvenli bir ülke için canları pahasına güven ve huzur sağlamak için çaba sarf ediyor. Aslında toplum veya birey olarak hepimizin bir meşakkati var. Hepimiz bir şekilde bir amaç, hedef uğruna doğru, yanlış, eksik, fazla vs. Bir şekilde hizmet ediyoruz. Yani hayatımız, yaşam alanlarımız müşterek. Sirkülasyon süreklilik arz ediyor. Fakat farkında olmuyoruz, Toplum içerisinde biz biriz ve ayrılamıyoruz, bir şekilde kader bizleri ortak noktada buluşturuyor. Bu yüzden daha anlayışlı, anlaşılır toplum ve bireyler olmalıyız. Zira gün geçtikçe kan kaybeden toplum rolünde devam edersek korkarım kangren olacağız… İhtiyaç duyduğum şey bu yazımda hepimizin ortak bir dünyada yaşadığını ve hayatımızın bir şekilde müşterek olduğunu siz değerli okurlarıma anlatmak, anlatabilmek ve hatırlatmaktı… Huzurlu, güvenli birer toplum ve bireyler olmamız dileğiyle...