Lavinya Dergisi

KALMAK İÇİN
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Mezarlığa gittiğinizde yıllar önce ölmüş bir yakınınızın mezar yerini aradınız mı hiç?
Ya da iki mezar arasına sıkışımı tüm pişmanlıklarınız, yaptıklarınız yapamadıklarınız…
İki dünya arasında bocaladınız mı?
Ya da üzüntüyle hasret arasında boğuldunuz mu?
İşte bütün bunları düşündüm geçenlerde
Neden düşündüm derseniz?
Mezarlığın birinde bir aileye rastladım ve daha yirmi yıl önce ölen dedelerinin mezarını bulamıyorlardı, şaşırmış koyunlar gibi dolaşıyorlardı. Sanki bütün toprak inliyordu vefasızlıklarının altında…
“Ahhh dedim ahhh be Rıdvan zamanı gelince sen de unutulacak mısın senin de çocukların torunların senin de mezarını böyle bulamayacak mı?”
Senin de bir mezar taşın olacak mı acaba?
Acaba bu dünyanın bir kalanı var mı?
Bin yalanı olduğu aşikar oysa…
Bu düşünceler beynimi alıp uzaklara bilinmeyene götürürken içimde umuda dair tüm kapılar kapanıyordu bir bir…
Elbet günü gelince bizde tüm perdeleri kapatıp diğer pencereden başka dünyadan/dünyalardan bakacağız aleme.
İşte o zaman bu dünyada unutulmamak, yok olmamak gerektiğini düşünüyorum.
Düşünün Aşık Veysel’i, Neşet Ertaş’ı, , Mehmet Akif’i, Nazım Hikmet’i, kralları, padişahları ya da daha nicelerini…
Kim bilir onlarla komşu olan, onların devrinde yaşayan, onlarla aynı sofralarda bulunan onlarla sohbet eden ve daha ne kadar çok insanlar vardı devirler boyunca.
Biz sadece saydığımız isimleri yazıp çizenleri, fikir üretenleri, kralları, padişahları biliyoruz, arkasında iz bırakanları unutmuyoruz, tanıyoruz, hatırlıyoruz.
Mezarlarını görmesek de onları romanlarda bir kahraman gibi, şiirlerde harflerin kardeşliği gibi hep canlı tutuyoruz hafızamızda.
Oysa onların çevresindekiler aynı devirde yaşamış insanlar ve diğerleri…
Kimse bilmiyor, hatırlamıyor hatta aileleri torunları bile… Hiç oluyorlar adeta
Tüm bunları düşünürken beynimin uçurumlarında ölüm ve yaşam parçalanırken şuna karar verdim:
Bu dünyada kalmak için yüzyıllar sonra da hatırlanmak için yaşamak, yaşatılmak için ve hatta hiç unutulmamak için beden gittikten sonra bizi yaşatacak bir şeyler yapmalıyız bir kitap bir sanat eseri bir şarkı bir okul vesaire…
Tıpkı Nazım gibi
O kadar güzel şiirleri yazmasaydı mezarını hiç görmediğimiz nazım hikmet’i duyabilir miydik?
Sesi ta Rusya’dan buralara Anadolu’ya hatta bütün dünyaya ulaşır mıydı?
Lakin biz biliriz ki fikirleri hiçbir mezar gömemez, fikirleri hiçbir toprak örtemez!
Yeter ki kendimize güvenelim, düşünelim, hayal edelim, hayallerimizin peşinden gitmeyi bilelim.
Zira insanın hayalleri ömründen daha büyüktür.