Lavinya Dergisi

SÜRREALİZM VE DALİ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Salvador Dali, akıllarda çok zıt şekillerde yer etmiş. İlginç bıyıklarından, karıncayiyen beslemesine kadar farklılıkları ile konuşulmuş. Belleği zorlarsak, ressamlığın yanında heykelcilik, fotoğrafçılık hatta filmcilik ile ilgilenmiş. “Deli dâhi” olarak anılmıştır. Delilik ve dâhilik arkadaş mıdır bilinmez ama “Dünyada iki büyük ressam vardır, biri Pablo diğeri de benim, ancak ben daha büyüğüm.” diyen Dali’ye sıra dışı olmayı seviyorsanız kulak verebilirsiniz. Bir tutam ayrıntıya girersek; öykülerinde, romanlarında, şiirlerinde gerçeküstü imgelere yer veren yazarlara, şairlere, ressamlara, sanatçılara “sürrealist” denir. Akıl ve düşüncenin müdahalesine maruz kalmadan ve hiçbir kural, değer ya da geleneğe bağlı olmadan bilinçaltının ve ruhun kendini ortaya koymasına izin veren bir sanat akımı, ruhsal “otomatizm” olarak da tarif edilir. Bilinç nasıl pasif duruma atılır? Kalemin ucuna gelen her şey düşünmeden ne ölçüde yazılır? Ne yazdım kaygısı olmadan, imla kurallarını düşünmeden, noktalama işaretlerini kullanmadan metin nasıl olur? Bu satırları karalarken dahi kaygılanan ben; gerçeküstü yazabilene şapka da çıkarırım okurken. Şimdi bilincime “çık aradan” desem! Özgür çağrışımları çağırsam. Belki sarhoş olabilsem! Zaten akıma göre sanat, bir maharetlerini gösterme metodu değil, büyüklerin oynadığı bir oyun mütemadiyen. Şu an sizleri bu oyuna davet etsem, yazan, çizen, üretebilen veyahut okuyan tutsa bir ucundan. Kural olmadan bıraksak ruhumuzu. Beyne doldurduğumuz tüm o yargılardan kurtulabilir miyiz birkaç saniye bile olsa? Ne çıkar ruhumuzdan? Mizah, rüya, harikulade, çılgınlık, çocukluğa dönüş… Hangisinin tutarız elinden? Hayallerimiz, fantezilerimiz çıkar mı derinden? “Kim ne düşünür?” kaygısı ile beslenmeden. Bulutlarda yalınayak dans etmek ilk aklıma gelen, sonra zıplamak en işlek caddede kaç çift gözün bana baktığını düşünmeden. Şu uzay boşluğundaki kara delikle yarışmak, şeker portakalıyla tanışmak. Ağaç gerçekten konuşuyorsa sohbet etmek. Çılgınca şarkı söylemek, en kalabalık ortamlarda. Sesimin tizliğini önemsememek. Lakin yine noktalama işaretlerini kullandım, cümlede anlam aradım. Sınır koydum hayallerime. Demek ki zihnimi boşaltamadım! Dali’yi karıncayiyeniyle caddede görsem birçoğu gibi bakakalırım. “Bir portreyi bir modele benzesin diye çizmiyorum, bilakis o kişi zamanla portresine benzemeye başlıyor.” sözleri aslında insan doğasını anlatıyor. “…… ne der?” diye kısacık ömrümüzü başkalarının düşüncelerine mahkum etmiyor muyuz? Yaşadığımız toplumdaki diğer insanlara benzemiyor muyuz? Tornadan çıkmışçasına bütün tipler. Çünkü moda, akım, güzellik algısı, dayatmalar, aynı işler. Değişim, içinden geldiği gibi aynayla barışmak. Hayalleri serbest bırakmak. Zordur kendiyle savaşmak. Doğru; belki bütünüyle sürrealist olamayız. Daha az cesaretliyiz, bilinçten kopamayız, kuralcıyız. Ama özgürlüğümüzü yok edecek duvarları kaldırabiliriz. Bir yerden başlayabiliriz ya da devrik, hatta karmaşık yazmakla satırları bitirebiliriz. Noktalama işaretlerini karıştırabiliriz. Olarak “memnun herkesi etmek” son mümkün değil diye bir şey Bir elimde cımbız bir elimde ayna Na niiiii na niiii Hoşça kalınız…