Lavinya Dergisi

İLK YILDIZ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Doğmak, büyümek, yaş almak... Her anı özeldir ama… Bir başkadır gözünü açtığın ev, kokusu, koşturduğun odalar. Aynı gökyüzünü taşırsın gölgen misali yanında lakin çeker seni işte oralar. An gelir sıkar seni sorular. Fısıldar kulağına sesler. Bugünkü kibrinden sıyrılan o saf duyguların verdiği cevaplar. Çocukluğun neresi? İlk yıldızları nerede saydın? Hangi iklimde büyüdün? Salıncağını en yüksek ağacın dalına mı kurdun? Sek sek oynarken sendeledin mi? Mahalle bakkalını hatırladın mı? Sahi başka diyarlara da sevdalandın mı? Doğmak, büyümek, yaş almak... Hayatına yeni insanlar sokmak. Sevmek, dost kazanmak, âşık olmak. İçindeki çocuğa sığınıp, onu büyütenle yeni anıları belleğine kazımak. Çok bağlı olduğunu sandığın duvarlar değişir de; sarar seni yeni şehirler, sevdalar. Farkında olmazsın belki de o ağaçsız memlekette, soğuk iklimde yaşarken ama işlemiştir canına, mahallenin kalbi. Adım attığın taş kaldırımlar. Oturduğun yeni ev, kırık tuğlalar. Sıcak ekmek aldığın fırın, yamalı tenteler. Oysa “Asla!” diyen cümleler dilinden dökülmüştür. Gönül bağı kurmadığını sanmışsındır. Çünkü bir başkadır gözünü açtığın ev, kokusu, koşturduğun odalar. Doğmak, büyümek, yaş almak... Zaman, mekân, yer değiştirmek. Yeni salıncaklar kurmak. Kocaman ayaklarınla sek sek oynamak. Çocuk kalmak. Kuşlarına, keçilerine, kedilerine bağlanmak. Yıllar sonra adım attığında unuttuğun sandığın adreslere kendini bırakmak. Elinde tek satır olmadan, pusula bulmadan, ayakların hafızasına inanmak. “Küçüktü, taşraydı, sıkıcıydı, memleketim daha güzeldi.” kelimelerini art arda kurduğun o şehri bugün daha anlamlı kılmak. İşte bu manzarayı çizdiren yâre, sokaklarını eşsiz yapan gözlere yeniden âşık olmak. Doğmak, büyümek, yaş almak… “Çocukluğun doğduğun yerdir.” cümlesine inanmak. Ama büyürken her yeni diyarı kalbinde taşımak. Bazen bugünkü kibrinden sıyrılmayan o katı duygularla soruları yüzeysel cevaplamak. Yanlış olan; geçmişine ihanet ettiğini düşünmek. Doğru olan; seni sen yapan dağlara, bayırlara, yollara gülümsemek. Çayına, bakışına, haykırışına eşlik eden topraklarla konuşmak. “Ben geldim.” diyebilmek. Asırlık çınara selam getirmek. Bedenin ve ruhun saniyelere ayak uydururken şehirleri, duvarları, kokuları özel kılana yaslanmak. Yüzünüzü güldüren adamın elini tutmak. Mesele, ilk yıldızı nerede saydığına değil; kiminle hayal kurduğuna bakmak.