Lavinya Dergisi

SAHİPSİZ YAZI
Mehmet YILDIRIM

Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?

Seni yaşamanın şiirini yazmaya çalışıyorum uzun zamandır. Bir yanım her yaşadığını yazamazsın diyor ukalaca, bir yanım yazılmaz yaşanır diye tutturuyor havayla karışık. Peki seni yaşamak nasıl bir şey diye sorsalar bana? Elbette bahara benzeteceğim seni her şeyden evvel. Bilirsin baharlara aşık bir şairim ve hangi bahara denk gelirse gelsin aşkı baharda bulmanın verdiği mutluluğu hiçbir mısrada bulamaz, hiçbir şiire sığdıramam ezelden. Tıpkı karları eriten o ılık tınısıyla bir lodos gibi tenime değdikçe kokun, benim gözlerine hapsimin başladığı vakittir tan vaktiyle kuşların ötüştüğü vakit. İçten bir “merhaba” ile fırından alınan sımsıcak ekmeğin kokusudur belki kokun yahut dokunmadan sadece yeşil olan dokunduğunda kendine hayran bırakan bir fesleğen edasıdır. Hangi tarife hangi kelimelerle sığdıracağımı bilmediğim kokunu hâlâ ve hâlâ deli gibi özlüyor, her burnuma gelişinde derin bir sızıyla içime çekiyorum... Orta Asya’dan beridir süregelen atalarımızın hünerlerine seninle bir daha tanık olmak seni ilk görmemle başladı elbette. Bakışlarının kalbimin tam merkezine isabet aldığı o aşk okunu hiçbir bakışa değişmeyeceğimi anladığımdan beri sana tutukluyum. Sabah uyandığında çatık uyanan kaşlarınla dökülen elma ağacının çiçekleri, gün içinde seni tebessüme boğan ufak ayrıntılarla elbette yeniden açacaktı. Birlikte şarkı söylediğin bülbüllerin sana imrenerek bakması, ses tonundaki şu ahengi kıskanmaları ve gelip gelip pencerende mırıldanmaları da elbette benim sana yazdığım şiiri onlara ezberletme çabamdandı. Kalbinin derinliklerindeki yarayı fark eden o gri bulutların yağmur üstüne yağmur yağdırdığı o nisan günlerinde elbette ikindiden sonra bir güneş açacaktı. Gökkuşağı gibi her rengi barındırdığın kıyafetlerinde elbette mavi sana yakışan en asil renk olacaktı. Baharın müjdeleyici her ne kadar yeşil olsa da masmavi bulutları ne zaman görmeye başlarsan gökyüzünde o zaman baharda gelmiş demektir derdi eski bir tanıdığım. Şimdi ayrı bir akşamüstü var şu kızıl gün batımında, biliyorsun günler uzuyor tıpkı benim sana bakma dakikalarım gibi ve yirmi dört saat yetmiyor her şeyi yapmaya tıpkı benim senin yanında olduğum gibi. İşte böyle sevdiğim, seni gelmeden bir bahara benzeteceğimi şu gece yarısı şehirler arası otobüs yolculuğunda herhangi bir yolcu bana dese belki yüz çevirirdim belki ağız dolusu gülerdim içimden. Bir keman sesinde, akıp giden yolun ahenginde, gecenin karanlığını yer yer bölen sokak lambalarının yanından geçerken baharı ve seni düşledim... Umarım gecikmeden gelirsin şu sahipsiz yazımı sahiplenmeye... Zira şiiri daha kaleme alamadım bile...