Lavinya Dergisi

NERDE O ESKİ RAMAZANLAR
Mehmet BOYACI

Kimseye sorma kimse bilmez bende ki seni, Yalnız sen okursun gözlerim de kendini..

İçimizde tatlı bir heyecan, evlerde hummalı hazırlıklar, dilimizde sabır ve şükürlerle karşıladık, semalara yolladık “hoş geldin ey şehri Ramazan” sözlerini. İlk heyecanla tuttu minikler oruçlarını, büyükler dualarla doldurdu avuçlarını. Sofralar kuruldu, masalardan çok gönüllere. Yetimler, öksüzler, kimsesizler hiç olmadığı kadar hatırlandı. Bir önceki yıl olup da bu yıla ömrü yetmeyenler ibret alındı. Ve her fırsatta dillerde şu söz, "NERDE O ESKİ RAMAZANLAR". Eskileri eski yapan üzerinden geçen zaman mıydı? Yoksa aslını kaybettirip, hakkını ver'e'meyip ona eski kelimesini reva gören insan mı? Ramazan’ı Ramazan yapan en önemli özellik Sıla-i rahim. Sözlük anlamı "anne, baba, ve akrabayı ziyaret" etmek olan sıla-i rahim'i ne zaman hakkını vererek yerine getiremedik işte o zaman ramazan ayına eski demek zorunda kaldık. Anne baba bir kenarda dursun. Artık insanlar akrabanın her çeşidinden tiksinir hale geldi. Akraba denilince akla hep dedikodu, gıybet, açık arama gibi sözler geliyor. Oysa bizi biz yapan yakınlığımız, birliğimiz, akrabalığımız değil miydi? Bu kadar ayrılık, birbirinden bu denli kaçmak bize göre değil. Biz toplum olarak birlikte yürüyen, birlikte koşan bir toplum olduk yüzyıllarca. Ne güzel söylemiş İstiklal şairimiz "Girmeden bir millete tefrika ona düşman giremez, toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez". Ne zaman ki ayrılığa düştük, ne zaman ki bağlarımız gevşedi, işte o zaman gönüllerimiz işgal edilir hale geldi. İşte Hoş geldin nidalarıyla karşıladığımız bir Ramazan’ı daha yarıladık. Artık ELVEDA diyecek müezzinler. Son günlere yaklaştıkça hep buruklaşacak gönüller. Geliniz Ramazan’ın ikinci yarısında O ESKİ RAMAZANLARI yaşamaya, yaşatmaya çalışalım. Özenip övdüğümüz o eski günleri tekrardan diriltmeye gayret edelim, ki bir daha demeyelim “nerde o eski Ramazanlar” diye. Bayrama kavuşmak ümidiyle...