Lavinya Dergisi
YÂRENİMBen zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?
Sızlayan şu düştüğüm merdivenlerin kanattığı dizlerimdeki yara değil yârenim, sızlayan kalbime açtığın kapanmayan yaram. Sızlayan kabuk bağladıkça kurcalayıp kanattığım, iyileşsin diye seni beklediğim yaram yârenim... Her insanın yaraları vardır bu hayatta, kimisinin görünen yaraları vardır, kimisinin görünmeyen. Kimin yüreğinde kimin ne kadar yara olduğu bilinmez. Bilinen bir şey varsa şu dünyada her insanın kurcaladığı, sürekli kanatıp kabuk bağladığı bir yarasının olduğudur. Kapanmayan sayfalarla dolu şu gönül defterinin her sayfasına sevdiğini yazan insanlar, geceleri karanlığa çizdiği mutluluk resimleriyle mutlu olmaya çalışır, gündüzleri karıştığı kalabalıkta teselli bulurdu. Çünkü insan yalnız yaşamaya alışacak kadar karanlığa düştüğünde kapanmayan sayfaları kapanır, kabuk bağlamayan yaraları iyileşir, geçmeyen sızıları geçerdi. Umut denilen şey bazen bir yaranın sebebiydi, bazen ta kendisi. Umut oldukça yara sızlar, umut oldukça o yara kanardı. Kabuk bağladıkça umutla kabuklar koparılır, yaralar kanatılır, yaranın sahibi yaraya merhem olurdu. Umut bir insanı bir ömür acıya da mahkum edebilirdi, huzura da. Nasılsa yaraya alışan insanlar huzuru da zamanla yaralarda aramamış mıydı? Gözünün önünden geçip giden merhemi görmeyip yaraya bakakalmamış mıydı? İnsanı kör eden yara mıydı yoksa yaraya dair umutları mıydı çözemedim gitti yârenim. Ömür yolu uzundu oysa, yürüyecek bazen yorulacak bazen dolu dizgin koşulacaktı bu yolda. Yaralar iyileşmeliydi en azından kabuk bağlamalıydı geceden sabaha karşı. İnsan işte yaraya dair ufacık bir umudu olsa dönüp dönüp yolun orasına bakar. Baktıkça kabuk düşer, yara kanardı. Umut bazen dünyada insanı öldürür, bazen ölümün kıyısından yaşama savururdu. Benim de kapanmayan yaralarıma bir umut, bir ölüm demekti. Umutla kanattığım yaramın kabuk bağlama zamanı gelmişti ve geceden karanlığa umudunu gömen bir yalnızlık şairi olarak yarasını umutsuzluğa sardırıyordum. Umudu yenip, yarama merhem buluyordum. Bazı insanlar karanlığa hapsolduklarını söyler ya hani, ben karanlıkla hapislikten kurtuluyordum yârenim, Hem zaten insan neyin umudunu taşıyorsa dünyada ona esir, ona mahkum değil mi?