Lavinya Dergisi
FIRTINAYeğin yağmur getiren ve kasırgaya dönüşebilecek olan çok güçlü rüzgâr diye tanımlarsak 'Fırtına' çıkar karşımıza... Yağmur getiren, rüzgâr getiren, kum getiren... Belki çiğ ya da tipi eken toprağa. Ben coğrafya ödevime böyle çalışırken, tiz bir ses bölmüştü ezberimi. 'O da bir şey mi evlat, fırtına insanın gönlünde olmasın. Gönle düşen toprağa benzemez. Kış ayazında yakar kavurur. Yaz sıcağında kat kat çul örttürür de ısınamazsın. Çiğmiş, tipiymiş ehhhh!' demişti. Elini de savurmuştu, beyaz oyalı tülbentine doğru ninem. Dalmıştı, hiç önünden kalkmadığı yeşil panjurlu camdan öteye. Bilmem nereye... Ninem anlatmıştı da biz okulda böyle öğrenmemiştik. Fırtına çatıları uçururdu, araçları devirirdi, insanların gönlüne nasıl girerdi? Ninem işte, söylemişti yine bir şeyler... Ben ödevimi yapmış, coğrafyadan tam not almıştım. Fırtınanın doğada olabileceğine olan inancımda artmıştı. Önemli olan da buydu. Yıllar içinde nice yeni şeyler öğrenmiştim. Aritmetik, Türkçe, Müzik, Tarih ve yine yeniden fırtına, hortum, kasırga. Büyümüştüm. Önce ninem gitmişti. Bu defa gerçekten yeşil panjurlu camdan öteye, dedemin yanı başına. Sonra da ben, başka diyarları öğrenmeye, sevmeye, sevilmeye. Başarmıştım. Şans benden yanaydı hep. Öğrenmiş, sevmiş ve sevilmiştim. O bilmediğim fırtınaya kadar mevsimler güzeldi. Oysa bir anda savrulmuştum. Öğrendiğim her şey sanki yitmiş, sevdiğim gitmişti. Bir not, selülozun hammaddesini oluşturduğu, ağacın işlenmesi sonucu ortaya çıkan kâğıttı elimde kalan. Kâğıdın nasıl oluştuğunu da öğrenmiştim daha önce. Lakin canımı bu kadar acıtabileceğini öğrenmemiştim. Yaz sıcağında üşüyordum. Kat kat çul giymiştim üzerime, pamuklu, yünlü, sentetik... Fayda etmiyordu. Gönlüme dolu yağıyordu, buz tutmuştu, çiğ düşmüştü duygularıma. Savurmak istiyordum fırtına gibi acımı, savuramıyordum. Güçsüzdüm. Bütün ağaçlarımı koparmıştı rüzgâr, dallarım kışa çalmıştı, yapraklarım dökülmüştü. Bir daha baharı ne zaman görürdüm bilmiyordum. Ama artık bir şeyi biliyordum. Ben bunu okumamıştım kitaplarda ama ninem bilmişti. O bilmişti. Şimdi yeşil panjurlu camın önünd ki beyaz tülbentli hali gelir gözümün önüne, bir tek o resim ısıtır beni. Bir de ses duyarım 'Çiğmiş, tipiymiş ehhh!'