Lavinya Dergisi
YOKSUN“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”
Karanlıkla yıkandığında sokaklar, temizlenir mi sanırsın zihninin kuytularındaki kaldırımlar? Ay ışığının altında acımasız bir kurda dönüşürken gündüzleri uyuyan acılar Katran karası pençeleriyle bir köşeye sıkıştırıp içini paramparça etmez mi? Düşünceler sıçrar etrafını saran yalnızlığın dört duvarına… Adım adım büyür çaresizlik, açıp kocaman ağzını, bir lokmada yutar… Bir karabasan gibi gece inince şehre, belki yaşadığın eve, belki de nefes aldığın bedene… Ne aydınlatabilir gökteki yıldızlar, ne ışıyan lambalar, ne de gözlerdeki parıltılar Bu karanlığı bir tek özlem ateşi sarar… Düşlemek… Düşlemek, bu ateşe körükle gitmek değil midir sahi? İçin için yanarken sen, kaçacağına daha da acımasızlaşır korkuyla beslenen o canavar Ve sanma ki halden anlar… Kül kül savrulurken sabaha, zihninin kuytularındaki kaldırımları kaç kez arşınladığını unutursun O kirli sokaklar gün ışığına teslim olurken silinir tüm adım izleri Göz kapaklarının ardında geceden sabaha bir bakmışsın kaybolmuşsun… Peki sonra… Sonra mı? Sonrası kalmıyor işte… Hasretini çekiyorsan bir yerlerin, katlanıyorsan mahrumiyetine bir şeylerin Ve özlemini duyuyorsan birilerinin Ne çıkar kaybolmuşsun Zaten onlardan yoksun, ‘sen’ yoksun!