Lavinya Dergisi
HİÇ IŞIK YOKBen zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?
Kapatın ışıkları, Zaten dönecek gibi durmuyor talihimiz, Bari ümitten yana bir israfımız olmasın, Nasılsa saçıyoruz içimizdeki duyguları, Dağa taşa savuruyoruz, Hak etmemiş yüreklerde heba edip, Kendimizi bile hissedemez hale geliyoruz, Kendini bile hissedememek diye bir şey varmış, Duygusuz kaldığında anlıyor insan, Yolun ortasında bir başına bırakıldığında, Ayrılığın o acı poyrazını yediğinde anlıyor, Sözlerin kurşundan daha ağır geldiğini, Şimdi şimdi farkına varıyorum bazı şeylerin, Yarım kalmış ne varsa şu dünyada, Başrolünde hep biz varız, Geride bıraktıklarımız yok, Geride bırakılmışlıklarla yaşıyoruz, İnsan en çok acıdan yoğrulurmuş, Biz acının ta kendisi olmuşuz, Doğru bildiklerimiz yalan, Yalan diye söylenenler sahi çıkmış, Bir bizi avutmuşlar şu yirmi dokuz harfle, Bir de emzikle bebekleri, Kandırılmış yüreklere gömülür sevdalar, Bizim yüreklerimiz mezar dolu, Gündüzleri günlük gülistanlık, Geceleri kararır tüm mezar taşları, Hüznü var bu gecelerin, Yalnızlığı var, Şarkısı var türküsü var, Acıklı acıklı şiirler yazılır ölüme, Aşk diye ateşler yakılır, Kelebekler salınır alevlere, Bilen bilir, Üç kelebekten aşkı tadana denk geliriz biz, Uzaktan bakmakta yetmez bize, Yakından hissetmekte, İlla yanacak, illa acı çekeriz Güzel duyguları tatmak için, Zahmete bürünüp zahmetle sohbet ederiz, Böyle böyle kaybeder, Böyle böyle geceye dönüşürüz ömrümüzde, Birileri ışık olmaya meyletmedikçe, Bizim gönlümüzün aydınlığı olmaz artık, Aşkla yanan aşka bakana anlatamazmış aşkı, Sirenler sadece ambulansın taşıdıkları için çalmazmış, Ve bazı yaralara ne hastaneler çare olurmuş, Ne de ehli hekimler, Yanıp giden sevda ateşinde geceyi karanlık sarar, Köze dönmüş her duygunun külünü rüzgâr savurur, Aşk umutsuz, Gece ışıksız, İnsan yalnız kalırmış...