Lavinya Dergisi

NERGİS DEMETİ
Gülşah DEMİRCİ

“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”

Bir demet nergis ile baş başayım bu akşam. O ufak cüssesini aşıp arşınlıyor odamı, o hatırda kalır kokusuyla. Masama yayılıyor önce, oradan emektar koltuğuma… Sonra, kitaplarımı dolaşıyor tek tek, belki sonu iyi biten bir öyküye rastlarım umuduyla… Ve yayılıyor biraz da kirlenmemek için zamana karşı direnişte olan duvarlarıma… Burun deliklerimden uzatıp kollarını, ruhumu sarıyor ve soruyor: “Zaman ne çok şeyi kirletiyor, değil mi?” Uzaklardan gelip odamın bir köşesinden suretini bana çevirmiş bir nergis demeti… Narin, kırılgan ama bir o kadar cüretkâr… Zihnim eziliyor hiç beklemediğim anda gelen bu sorusu karşısında, düşüncelerim yaprak döküyor. Mevsimlerden bağımsız, içimde boy gösteren kışa inat; baharın müjdecisi gibi kokusuyla önüme düşürüyor cemrelerini. “Zaman, kirletiyor… Zaman, eskitiyor… Zaman, eksiltiyor…” Bir tılsım gibi üç kere dökülüyor dudaklarımdan, üç kere havaya karışıyor, içimde kaç kere yankılandığından habersiz… Bir tek nergis demeti duyuyor beni. Diğerleri duymuyor, duyamıyor, belki de duymak istemiyor. Hâlbuki masam, koltuğum, kitaplarım, hatta duvarlarım, hepsi almış payını zamandan. Hepsi, zamanın esiri… Herkes, geçip giden zamana tabi… Acıyla kıvrılıyor dudaklarım, gözlerimin kenarındaki çizgiler, sanki bir mahkûmun duvara attığı çentikler… Sayınca daha çabuk geçermiş gibi… Hayır efendim, bazı acılar geçmiyor… “Zaman, arındırıyor… Zaman, yeniliyor… Zaman, çoğaltıyor…” Bir tılsım gibi üç kere dökülüyor dudaklarından, üç kere havaya karışıyor ama sonsuzluğa yankılanıyor nergis demetinin o kadife sesi… Bu sefer hepimiz duyuyoruz onu, belki de duymak istiyoruz. Zamanın tozlu raflarından çıkagelen bir efsanenin içinden sesleniyor bize. Kibirle kirletilmiş ruhun, hedef şaşırmış sevdanın, gururla ezilmiş aşkın zamanla dönüşümünü taşıyor burnumuza. “Ruhun kiri kibir, zamanla arınıyor… Zamanla yenileniyor salt kendine dönmüş sevda... Gururun altından kalkarak çoğalıyor aşk, yine zamanla… Mis gibi kokan bir çiçek oluyor, böyle doğuyor nergis… Bu benim hikâyem… Bu bizim hikâyemiz... Bazı yaraların iyileşmesi, bazı acıların dönüşmesi için zamana ihtiyaç var. Sessizliği çığlık olmuş acıları, zaman er ya da geç duyar… Evet efendim, bu dünyada umutla yaşanıyor…” Üç gün sonra solacağını bilerek böyle haykırdı nergis… Tüm odama yayıldı sesi… Göğsüme üç cemre düşürdü… Biri, özlemle ciğerlerime çektiğim havaya bulaştı… Biri, bulutlu gözlerimden sineme damlayan yaş olup aktı… Bir diğeri ise, göğüs kafesimin altında yeşertmeye çalıştığım çiçeğin toprağına karıştı… Şimdi kokusu soluğumda, nefes nefes göğsümde büyüyor nergis demeti… Not: Değişmez dediklerimiz de değişir, dönüşmez dediklerimiz de dönüşür… Sol göğsümün cebinde solmayan bir çiçektir umut… https://www.youtube.com/watch?v=ihhIGSBeN1Y