Lavinya Dergisi
KISA BİR AŞK ÖYKÜSÜ: HİÇBen zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?
Senin sokağın artık bana mezarlık, Geçemem deli gibi istesem de milimini, Sana adımlarım artık hep karanlık, Yürüyemem istesem de eskisi gibi, Şimdi bazı şarkılar yarıda kesilir, Bazı şiirleri tamamlamaya yirmi beş yıl yetmez, Bazı sözlerden kaçılır, Ve bakışlar hançeri içinde barındırır, Öyleyse sen gitmelisin bu evden, Yahut beni azad etmelisin, Yorgunum dünyadan ötürü, Senin dizlerinde dinlenmeye gelmiştim, Doluydu dizlerin, Ya da benlik bir yer ayrılmamıştı, Belki de dolu olan kalbindi, Yerimiz kapı kenarı bile değildi, Birileri şiire önceden dokunmuş olmalı, Biz hayalde kalanların pusulası, Öyleyse gidelim, Dur hele bir soluklan, Neredeydin ki nereye gideceksin? Seni hayatına alan mı vardı ki? Dış kapının dış mandalı, Kendi kendine sığındın bu sokağa, Dolu olduğunu bile bile çaldın kapıyı, Ve defalarca susturulan sözlerin oldu, Bıkmadın mı seslenmekten duvarlara? Bıkmadın mı gözü sana kör olana? Bir şeylerin manasını anlamsız uzatmana? Yine de yorgunsun, Gel dinlen bir çay içimi dostunda, Aşk sokakları ateşe verilmiş olsun, O güzel kadın senin değil, Kalbine giden yolu kapatmışlar, Dön gel evine diye seslenen baykuşlar, Ve geceyi gündüze bağlayan sabahın beşi, Akşamüstlerinde de yerin yok senin, Sahil kenarında yürümelerde de, İçin için söylenmeyi bırak, Rengin çoktan belliydi senin, Ve söylediğin sözler, Ve anlamları, Ve şu diline doladığın gereksiz yakarışlar, Sustuğun gecenin karanlığı ile, Gündüzün aydınlığı arasında bir yer, Görmek istemiyor belli ki, Konuşsak da bu kadın gider, Konuşmasak da...