Lavinya Dergisi

YANIK İZİ
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Kalbimin tam ortasında bir yangın yanıyordu yıllardır. Ne yaparsam yapayım, hangi yolu denersem deneyeyim bir kıvılcım bile eksilmeyen... Şimdi ne olmuştu da yağmurlar yağmaya başlamıştı? Günden güne sönüyor muydu ateş? Yağan yağmurların ardından doğacak mıydı peki güneş? Bütün  soruların cevabını biliyordum. Ama yine de umut etmeden yaşayamıyordu insan.
Umudumun tamamı sende zannediyordum. Belki de umut etme hakkımın hepsini sende tüketmiştim. Bir başkasına kapıyı nasıl açarım bilmiyordum. Bir başkasını içeri buyur etsem bile onu kapının eşiğinde bırakmaktan korkuyordum. Yüzün gözümün önüne gelsin diye defalarca dinlediğim şarkılar susuyordu. Beni sana getirmiyordu artık hiçbiri.
Yakınlaştıkça uzaklaşan bir şeydi bizimkisi. Yürüdükçe daha da uzayan bir yoldu. Bu uzun yolu birlikte yürüyoruz sanmıştım. Fakat yolda hep tek başımaydım. Buna rağmen bile başka bir yola sapmaya razı olmamıştı gönlüm. Birileri ateşe su serpmeye çalıştıkça ben kaçtım. Kaçtıkça gönlümdeki alevleri daha çok harladım. Olmayacaktı. Daha ne kadar yanacaktım? Buna ancak kendim son verebilirdim. Her gece bu ateşi söndürmeye, bir daha kimse için yanmamaya yeminler ettim. Dişlerimi sıka sıka, istemeye istemeye gidiyordum işte senden. Pencerene bakan perdeyi bir daha açmamak üzere çektim. Seni anlatan hiçbir şiiri bir daha okumadım. Böyle böyle diniyordu yangın.  Şimdi içimde o koskocaman yangından kalan yaranın izi duruyordu. Ve anladım ki bir kalbe bir yangın, bir ömre de yalnızca bir yara sığıyordu.