Yağmurlu bir gündü. Kırmızı paltolu bir kadın sırılsıklam
halde tek başına bankta oturuyordu. Şehrin en telaşlı saatleriydi. Arabalar
hızla birbirini takip ediyor insanlar koşar adımlarla bir yerlere yetişmeye
çalışıyorlardı. Bir yerlere yetişmek… ‘Ne muazzam şeydi doğrusu’ diye düşündü
kadın gözlerini caddeye bağlamışken. Birazdan bu oturduğu banktan kalkıp
konforlu hayatına doğru yetişmeye çalışacaktı. O kalktıktan sonra acaba buraya
kaç kişinin oturup gözlerini caddeye dikip neler düşüneceğini merak ederek…
Sahi o neler düşünmüştü? Nelerden gem vurmuştu hayata hangi tiratları okumuştu
kendi içindeki oyuncuya? Oyuncuya diyorum çünkü evet gerçekten güzel bir
oyuncuydu doğrusu. Hayatını yalanlarla süsleyen ve kendi yalanlarına inanmayı
seçen.
Oturduğu yerden kalktı kırmızı paltolu kadın ve yürümeye
başladı ağır adımlarla. Karşıdan karşıya geçti ve köşeyi dönüp sokağa
girdiğinde âşık olduğu adama sarıldı dans etmeye başladılar yağmurun altında.
Sokakta biraz daha ilerlediğinde son model kırmızı arabasına binip konforlu
hayatına gitmek üzere oradan ayrıldı.
Sert bir korna sesiyle oturduğu yerde sıçradı. Daldığı yerden
ayırmaya çalışırken gözlerini yağmur yağdığını fark etti yeni aldığı kırmızı
palto ıslanmaya başlamıştı ve bunu istemezdi doğrusu çünkü tesadüfen bulduğu
paranın son kalanını ona vermişti. Fakat yağmur yağdığı için mutluydu en son ne
zaman yıkadığını hatırlamadığı saçları bu sayede kirlerinden birazda olsa
arınacaktı. Şehrin en telaşlı saatleri diye düşündü. Oturduğu banktan kalktı ve
koşar adımlarla kalabalığa karıştı.