Dokunmak
ne büyük erdemdi sessizce bir şairin mısralarına. Ve anlaşılmak ömür boyu şu
koca kahpe dünyada amansızca. Bir kadının göğüs kafesi miydi cezbeden ilk
bakışta yoksa içeride heyecanla atan o şey mi? Şeyler ülkesinde soru işareti
olmuşuz. Dilimiz bozulmuş tıpkı artık bir yerlerde unutulmuş o eski plaklar
gibi. Tüketmişiz her şeyi. Seni beni bizi, biz olmanın meşakkatini...
Ne var ki geriye dönüp artık ardıma bakmıyorum. Önümde beni bekleyen gül
bahçeleri yok belki lakin şairinde dediği gibi zaten ben kimseye o gül
bahçelerini vadetmedim ki. Yıllar olmuş ellerime batalı o dikenlerin en
acımasızca yerlerimden kanamış yaralarım.
Korkak adımlarım hızlanmışsa bu benim aldanmayışlarımdandır. İçimde koşturan o
deli çocuğa saygımdır.
Şimdi sırça köşkümde oturmuş pembe kâğıtlarımı süslüyorum dokunulmaz
yaralarımla. Hayallerimi kağıttan gemi yapıp yüzdürüyorum bitmeyen telâşlarım
arasında. Eğer bir gün denk gelirse adımlarım bir limana kambur olmuş sırtım
fener olur yolunu kaybetmiş bütün aşıklara... Susmayan dilim acıların ahengini
anlatır dalgaların hapsettiği eşsiz yakamozlara...