Lavinya Dergisi
BU SOKAKLARYürüyorum bu karanlık şehirde... Yüzüme vuran soğuk hava, sanki gönlümün aynası olmuştu. Hem bedenim soğuk hem de hiç olmadığım benliğim. Sokaklar yalnızlaşmış kalabalıklarla dolu. Birbirine kenetlediğim ellerimin dokunuşu aydınlatıyordu yolumu. Ve ben gitmek zorundaydım. Ne kadar karanlık olursa olsun yolum, yürümek zorundaydım. Belki de yeterdim kendi kendime. Hem kenetlediğim ellerimin kuvveti vardı. Benden hiç gitmeyecek, bitmeyecek olan bir umut. Az daha, biraz daha yürümem gerekti. Şimdilik tek bildiğim buydu sadece. Bu yoldan da gezegenlerden de daha karanlık olan sokaklardan kurtulmaktı. Başta aydınlık gelen bu yolların, şimdilerde ikiyüzlü davranması da akıl alır gibi değil. Üstelik bu yola tek başıma çıkmamışken. Daha karanlık dahi görmeden, gördüğü her durakta inmek isteyen insanlara rastlaşmanın da ayrı bir garipliği vardı. Bu kadar zayıf olmamalıydı bu insanlık. Belki de bu yolları aşamadığımızdan kaybettik biz aşkı. O kadar insan indirdik ki duraklarda, Kimi korktu karanlıktan. Kimi heyecanla çıktığı yolu sonradan beğenmedi. Kimi de rahatından vazgeçemedi. İste bu yüzden ne aşk kaldı geriye ne de güvenecek bir insan. Şimdilerde ise yolsuz bir yolda, aydınlık günlerde destanlar okurlar birbirlerine. Belki de kendilerine yaptıkları en büyük acımasızlık da bu. Hem Aşk’ı yanlış anlamak hem de insanlığı.