Lavinya Dergisi

YERİ YOK KADININ
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Bir ebe geldi içerden, yüzü düşük “Kızınız dünyaya geldi” sesi yankılandı koridorda. Davullar sustu birden, şölen dindi. Adamın dünyası başına yıkıldı.
Kendi bir canı doğurup dünyaya getiremezken, kendinden üstün olan kadını insandan saymadı. Aşağıladı, dövdü, sövdü, yaraladı. En çok da kalbinden. İçinde dokuz ay büyüttüğü, bin bir sancıyla dünyaya getirdiği canını aldı elinden. Diri diri toprağa gömdü, toprakla bastırdı çığlıklarını, günahı kadın olmaktı, iflah olmazdı.
Kadının yeri yoktu, kadının adı yoktu, ülkesi yoktu kadının. Kadın her yerini kapatmalıydı. Kadınlığını belli etmemeliydi. Kadınlık kötü bir şeydi bu coğrafyada. Kadın olmasa var olmayacak olan  coğrafyada. Susardı kadın susturulurdu. Erkeklik ya da kadınlığın  bir seçim olmadığının farkında değildi kimse. Erkeklik kendini seçilmiş saymaktı. Kadınlık zaten sayılmamaktı, hiçmişcesine.
Ve bir ses yükseldi “Kadınlar size Allah’ın emanetidir.” Ne demekti emanet? Senden geri alınıncaya kadar ona sahip çık. Koruyup kolla, tıpkı kendi canına verdiğin değer gibi değer ver. Ama o senin değil bir eşya değil bir mal değil, istediğin gibi kullanamazsın çünkü o bir can. Bir insan. Senden hiçbir farkı yok. Ne fazla ne eksik, ne güçlü ne güçsüz. Kendi fikirleri var, düşünebiliyor. Kendi elleri var hayata tutunabiliyor sıkı sıkı. Tırnakları var taşı toprağı kazıyarak sanata çevirebiliyor. Hisleri var aşık olup evleneceği adamı kendi seçebiliyor. Kalbi var kocaman, içine dünyaları sığdırabiliyor. Anne oluyor. Seni, beni, bizi, hepimizi dünyaya getiren bir anne gibi. Bir kahraman yetiştirebiliyor, bir gün şu sözleri söylesin diye “ Ey kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlarda yükselmeye layıksın.”
Böyle liderlere sahip olan bir milletin kadına değer vermemesini düşünebilir misiniz? Kadın göklere yükselmeli derken tabutları omuza almayı kastetmiyor. Size emanet ederken kadınları, istediğiniz gibi işkence yapıp canını alın demiyor. Şimdi bir bıçağın şahdamarınızın tam üzerine dayanmış olduğunu hayal edin. Birisi yavaşça bıçağı bastırıp hızlıca çekiyor geriye doğru, boğazınızdan aşağı akan ılık kanın nasıl vücudunuzda gezindiğini hissedebiliyor musunuz? Canınız yanıyor mu?
Hayal etmesi bile zorken insanlar bu anı bizzat yaşadı. Nefesi kesildi belki, ama çocuğu için konuşmaya devam etti. Ölmek istemedi. Öleceğini bile bile sadece yaşamak istedi. İnsanca yaşamak. Tıpkı Özgecan gibi, Şule gibi, Münevver gibi, daha niceleri gibi... Ardında tek çığlık ‘ben ölmek istemiyorum.’ Ardında tek kıvılcım 'lütfen ölme anne'. Vahşetin delaleti ile gitti, bir kendini bilmez yaratık uğruna...