Bir ebe geldi içerden, yüzü düşük “Kızınız dünyaya geldi”
sesi yankılandı koridorda. Davullar sustu birden, şölen dindi. Adamın dünyası
başına yıkıldı.
Kendi bir canı doğurup dünyaya getiremezken, kendinden üstün
olan kadını insandan saymadı. Aşağıladı, dövdü, sövdü, yaraladı. En çok da
kalbinden. İçinde dokuz ay büyüttüğü, bin bir sancıyla dünyaya getirdiği canını
aldı elinden. Diri diri toprağa gömdü, toprakla bastırdı çığlıklarını, günahı
kadın olmaktı, iflah olmazdı.
Kadının yeri yoktu, kadının adı yoktu, ülkesi yoktu kadının.
Kadın her yerini kapatmalıydı. Kadınlığını belli etmemeliydi. Kadınlık kötü bir
şeydi bu coğrafyada. Kadın olmasa var olmayacak olan coğrafyada. Susardı kadın susturulurdu.
Erkeklik ya da kadınlığın bir seçim
olmadığının farkında değildi kimse. Erkeklik kendini seçilmiş saymaktı. Kadınlık
zaten sayılmamaktı, hiçmişcesine.
Ve bir ses yükseldi “Kadınlar size Allah’ın emanetidir.” Ne
demekti emanet? Senden geri alınıncaya kadar ona sahip çık. Koruyup kolla, tıpkı
kendi canına verdiğin değer gibi değer ver. Ama o senin değil bir eşya değil
bir mal değil, istediğin gibi kullanamazsın çünkü o bir can. Bir insan. Senden
hiçbir farkı yok. Ne fazla ne eksik, ne güçlü ne güçsüz. Kendi fikirleri var,
düşünebiliyor. Kendi elleri var hayata tutunabiliyor sıkı sıkı. Tırnakları var
taşı toprağı kazıyarak sanata çevirebiliyor. Hisleri var aşık olup evleneceği
adamı kendi seçebiliyor. Kalbi var kocaman, içine dünyaları sığdırabiliyor. Anne
oluyor. Seni, beni, bizi, hepimizi dünyaya getiren bir anne gibi. Bir kahraman
yetiştirebiliyor, bir gün şu sözleri söylesin diye “ Ey kahraman Türk kadını! Sen
yerlerde sürünmeye değil, omuzlarda yükselmeye layıksın.”
Böyle liderlere sahip olan bir milletin kadına değer
vermemesini düşünebilir misiniz? Kadın göklere yükselmeli derken tabutları
omuza almayı kastetmiyor. Size emanet ederken kadınları, istediğiniz gibi işkence
yapıp canını alın demiyor. Şimdi bir bıçağın şahdamarınızın tam üzerine
dayanmış olduğunu hayal edin. Birisi yavaşça bıçağı bastırıp hızlıca çekiyor
geriye doğru, boğazınızdan aşağı akan ılık kanın nasıl vücudunuzda gezindiğini
hissedebiliyor musunuz? Canınız yanıyor mu?
Hayal etmesi bile zorken insanlar bu anı bizzat yaşadı.
Nefesi kesildi belki, ama çocuğu için konuşmaya devam etti. Ölmek istemedi.
Öleceğini bile bile sadece yaşamak istedi. İnsanca yaşamak. Tıpkı Özgecan gibi,
Şule gibi, Münevver gibi, daha niceleri gibi... Ardında tek çığlık ‘ben ölmek
istemiyorum.’ Ardında tek kıvılcım 'lütfen ölme anne'. Vahşetin delaleti ile
gitti, bir kendini bilmez yaratık uğruna...