Bilinmezlere meylediyoruz. Ulaşamayacağımız her ne varsa
yakınlaşmak için türlü yollar seçiyoruz. Bazen bazı şeyleri öyle istiyoruz ki
olmayacağına asla ihtimal vermiyoruz.
Önümüze bir engel çıkıyor, bu engeli kadere yoruyoruz. Bazen
basamak olarak düşünüyoruz aynı engeli, tıpkı bir oyunun parçası gibi. Bunu da
aşayım, bu sefer olacak diyoruz. Olmuyor... Geriye dönüp kat ettiğimiz yola
bakıyoruz, gözümüzden ırak ettiğimiz onca insan geliveriyor aklımıza, çiğnediğimiz
onlarca gurur, pinhan ettiğimiz aşklar. Ama yılmıyoruz, ulan diyoruz “pilavdan
dönenin kaşığı kırılsın”. Çünkü ölmek var dönmek yok lügatımızda. Kırılan
sadece kaşık olmuyor. Kaşık kırılıyor, yol dönülmezlere giriyor. Can kırılıyor
en başında insan kırılıyor insana. Vazgeçmek en zoru oluyor. Olmayacağına asla
vermediğimiz ihtimaller geliyor akla. Her anımızı 'bir ihtimal daha var’
diyerek geçiriyoruz. Bu ihtimaller en büyük oyunu oynuyor hep, en çok onlar
yoruyor yüreği. İhtimal yolu aydınlatıyor sana ışık oluyor ama her ışık bir gün
sönüyor. Işığı ya birileri kapatıyor ya da ışığın bedeli ödenmiyor. Sen
ödenmeyen bedeller için karanlıklara kalıyorsun çünkü bedeli olmalı, ödenmeyen
bedellerin bile...
Karanlık ileriyi göstermiyor, an bitiyor anı birikiyor. Sonra
bir bakıyorsun ihtimal ihtilal olmuyor. Her uzuv ayrı ağrıyor. Olmazlara
meyletmeden olanlara riayet edebilmeliyiz. Bu sefer ki ihtimal bu olmalı.