Kendimle savaşım bitmedi henüz.
Kan revan içinde kaldı süngülerim.
Sürgün yeri gibiydi hayallerimin mahşer kalabalığı.
Seslendim ama duymadılar.
Sahi yıkılmakta olan bir şehri önce ne tarafından kurtarmaya
başlamalı?
Elinde kalan sessizliği hangi handa konaklatmalı
gönülsüzce.
Bana göre ilk olarak adını dahi bilmediğin küçük oğlan
çocuklarına şeker diye umut dağıtmalı.
Ve öğretmeli kalp onarmanın kırmaktan daha meşakkatli
olduğunu.
Çünkü gönül bir salıncak değil ki üzerine binip de çılgınca
havalara uçacağın sonra sıkıldığında kenarından geçip yamacına bile
yaklaşmayacağın.
Kendimle savaşım bitmedi henüz.
Cephelerim yangın yeri, nisan yapraklarım güz.
Turuncuya çalmış guruba karşı verdiğim kayıplar.
Hesap soruyor ayrılık
akşamlarında çektiğim dili bozuk ağıtlar.
Bir ses var ki kulaklarımı çınlatan her elim kaleme
gittiğinde onun ahengi durduruyor beni.
Elimden kayıp giden ala çalan rengim mi?
Kendimle savaşım bitmedi henüz.
Elimde top tüfek olmadan yürüyorum karanlığa.
Gölgesi düşmüş beyazın masumiyet taşına, vuruyor haresi her
damla gözyaşıma.
Ve sonra sızıyor yaramdan bir el, sinsice acıtıyor canımı.
Neden sonra anlıyorum bu yol çıkmaz bu yol taş, toprak.
Ama ne var ki kendimle savaşım bitmedi henüz.