Lavinya Dergisi

NOKTA
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Hayatın sağından ya da solundan hiç dönmedim. Önünden geçip gittim belki de, virajları hiç bir zaman doğru alamadım. Ya keskin virajda, keskinliği ön göremeden kesildim, ya da gözüme kestiremediğim yoldan geri çekildim.
Yol bitmemişti. Ne de olsa hayat yolu uzun derlerdi büyüklerimiz. Dönüm noktası diye bir cümle vardı. Noktayı biliyoruz; cümleyi bitiren, bir şeyleri sonlandıran, yeni başlangıçlara yer açan herhangi bir benek. Peki ya dönmek? İyiye ya da kötüye, doğruya ya da yanlışa, birine ya da birinden dönebilir mi insan? Tüm sokakları denize çıkan bir şehir gibi, tüm sebepleri sonuca çıkan bir kelime dönmek. Dönmek belki de başı hep sonuna, sonu da hep başına varan kocaman bir yuvarlak.
Hayat adına verdiğimiz her karar yuvarlağın etrafını dolaşabilmek için birer adım. Bazen hızlı adımlar atıyoruz, çabucak dönüyoruz, olması gereken şeyler hemencecik oluveriyor. Öyle hızlı ki düşünmeye bile zaman ayırmıyoruz. Böyle hızlı döndüklerimize dönüm noktası diyoruz. Bekletmeden, aniden, hesapsızca dönüyoruz. Bazen de yavaş adımlar atıyoruz. Gayet aheste, gayet sabırla. Böyle olunca virajları çabuk alıp hemen dönemiyoruz.
Bu yuvarlağa tepeden baktığımızda, yavaş da olsa hızlı da olsa, eğri de olsa doğru da olsa bu yuvarlağın üzerindeyiz, dışına çıkamıyoruz. Yuvarlağın izin verdiği ölçüde her şey yine olacağına varıyor. Sanırım biz inananlar buna kader diyoruz. Seçtiğimiz yollar, açtığımız kapılar hep farklı. Herkesin kendi çemberi, çemberin üzerinde kendi belirlediği noktalar var. Noktalar muhtemelen iradelerin sonucu. Sonuçta bir yola girerken diğerini noktalamış oluyoruz.
Benim çemberimde henüz noktalar belirgin değil. Belki de adımlarım küçük, daha çok yol var  dönülecek, belki de belirsiz, silik noktalar eşlik edecek hep, kim bilir. Yeni bir başlangıç belki de bu yazı. Dönüm noktası olması adına, bu sefer belirgin bir nokta.