Lavinya Dergisi

ZAMANIN ELİ
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Zaman. Her şeyin ilacı dediğimiz, biraz geçse düzelir diye beklediğimiz en büyük şifacımız.
Zaman öyle bir girdap ki ona bıraktığımız, ona kapıldığımız an ya yolumuzu buluyoruz ya da geri dönüşü olmayan bir boşluğa düşüyoruz.
Bizi bazen iyileştiriyor bazen daha çok yaralıyor.
Sabahına varamayacak gibi sancılı geçen gecelerimiz oluyor bazen. Ama zamanın şefkatli kollarına bırakıyoruz kendimizi ve bir bakmışız geçiyor sızımız.
Bazen dayanılmaz ayrılıklar yaşatıyor bize. Bizden aldıklarıyla, geri getirmedikleriyle sınıyor. Saat hiç vuslatı göstermiyor.
Eşyalarımızı, evlerimizi eskittiği gibi kalbimizi de eskitebiliyor. En kötüsü çocukluğumuzu, masumiyetimizi alıyor bizden. En sevdiğimiz oyuncağımızı kırıyor. Rengarenk olan uçurtmamızı elimizden alıyor. Sonsuz göklere doğru uçuruyor.
Bazen bir kuşun kanat çırpışı kadar hızlı, bazen de akşam trafiğinde sıkışıp kalmış bir otobüs gibi ağır ağır ilerliyor.
Bize yol gösteriyor, gerçekleri öğretiyor. İnsanları öğretiyor. Ancak zaman geçtikçe farkına varıyoruz iyinin ve kötünün.  Daha el kadar bir çocukken bile evvel zamanlardan masallar dinliyoruz.
Cümlelerimizi keşke ile kurmaya başlamışsak zamanın kıymetini de anlamaya başlamışız demektir. Ellerimizden bir sabun gibi kayıp gidiyorsa günler eğer, her anımızı bir sandığa kilitleme ihtiyacı duyarız. Zamanı durdurmak istediğimiz anlara giden makinalar icat edilsin isteriz. Ya da hatırlamak istemediğimiz anıları unutabilmek için upuzun bir uyku uyumak…
Hepimiz bir şeyleri karşılamak ya da bir şeyleri yolcu etmek için kapısındayız zamanın. Ömür takvimimizden koparıyoruz mazinin sayfalarını. Zamanın nasıl geçtiğini ise belki de son gerçek gülümsememizi hapsettiğimiz tozlu fotoğraflardan anlıyoruz.