Lavinya Dergisi
VEDA EDERKENYeni güne uyanmak için, dünya döner tek bir yana… Aynı hızla, yılmadan yorulmadan geceler kavuşur sabaha. Saatler sonra geri döneceğini bilse de adı geçen gezegen; veda eder mi sahi yıldızlara? Sarılır mı gün batımına? Şu ışıldayan yakamoza. Kutuplardaki şirin penguenlere veyahut insanoğluna! Peki ilk paragrafı bitirdiğimiz varlık “insanoğlu” kolay mı der? “Elveda.” Biraz yumuşatırsak, “Kendine iyi bak, hoşça kal, bu kısa ayrılık, masum bir veda…" Dönmeyeceğini bilmek mi zor? Giden mi, kalan mı zorda? Özlem hep sevdaya dair yazılsa da. Hatta ayrılıklar aşkı kamçılasa da. Aynı gökyüzüne, ayrı diyarlarda bakmak yüreği sokar dara. Nice şairlere ilham kaynağı oldu sıla. Sadece insana duyulmaz hasret. Gurbette içinde yara. Doğduğun şehrin sokaklarının kokusu gelir burnuna. Belki yârin gözleri kadar acıtmasa da… “Ne avutur ki beni, kendimden başka.” diyen Turgut UYAR’ın kulak verilse satırlarına. Bir veda hali yaşatsak ruhumuza ya da düşünsek geçmişi, bedenimiz sol elinde valiz, o demir kapının başında. Sağ adım atılacak dışarı biraz sonra. Son bir bakış fırlattık saniyeler içinde sarılacaklarımıza. Sırayla başladık, öpüp koklaşmaya. Dur bir dakika! En sona kimi bıraktın? Ama; “Rastgele vedalaşırım.” cümlesini kurma. O büyük bir yalan ne de olsa! En değerliyle uzun uzun vedalaşmak, anlaşılır bir açıklama olurdu oysa. "Belki; her şey durur gidemem." düşüncesi gelir aklına. Zaman kazanmak olabilir bir diğer şık da. Son kokunun içine sinmesi. Çok anıya sahip olmak. Özel olduğunu hissettirmek. Gayri ihtiyari kalp, kulağına onu fısıldar işte. Nedeni ne olursa. İşte o veda ederken sona sakladığın var ya; içten içe en sevdiğindir. Asla unutma!