Lavinya Dergisi
THE SONG OF THE LARK“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”
Turuncunun tonlarını göğsünde toplayan Güneş, Kollarını çekip yeryüzüne sarılmaktan vazgeçtiğinde Sirayet etse de bozkır hayaletinin şüphesi Cennet ağaçlarında asılı düşler düşüp karışsa da toprağa Bir tarla kuşunun şarkısı elbet uzanır kulağına… Dağları aşıp gelir ezgisi, sekip ovalardan Zuhur eder binbir çiçeğin tomurcuklanan kokusundan Sarıyı taşır, yeşili ve bir de kahverengiyi Sonra eker çorak toprağına umudu Adım adım silinir üzerinden Geçmişin o koca yorgunluğu… Çatlamış dudağında biriken Ve pul pul kuruyup dökülen Sözcükleri as bağrına Yalın ayak yürüyen hayat yolunda, Eğmez başını, ömrünün sarı sıcağında… Nasır tutsa da ellerin Yaşamın göğsünde çaban, en onurlu nişanedir Akşam inse de göğüne Hayallerin hâlâ dimdik, ayakta Nasılsa Güneş, yeniden doğar sabaha Gözlerindeki bekleyişle durma, eşlik et Sana umudu fısıldayan o tarla kuşuna: ‘İki nefes arasındadır ömür Çalışmak ibadet, Emek berekettir. Gönül sofrasında önce yemeğin değil, Emeğin kıymetini bilenler yeğdir.’ Not: Jules Breton’un “The Song of the Lark” (Tarla Kuşunun Şarkısı) adlı tablosuna ithafen yazılmıştır. https://www.youtube.com/watch?v=EZiBCXMYAuM @gulsahdemirci