Lavinya Dergisi

CESURLAR VE KORKAKLAR
Mehmet YILDIRIM

Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?

CESURLAR VE KORKAKLAR... Bazı korkuların adımını atmak için bazı cesaretlerin kıyısından dönmek gerek. Korkularınla yüzleşmelisin bu hayatta, kaçtığın ne varsa dönüp dönüp bakmalısın ona. Gecenin bir vaktinde de yapmalısın bunu, günün en aydınlık vaktinde de. Çünkü hayatta korkularından kaçan her insanın kaybı büyüktür ve cesaret korkularını yendiğinde değil korkularınla yaşamaya alıştığında başlar senin için. Kimimizin sudan korkusu vardır kimimizin yüksekten. Kimimiz karanlıktan korkar kimimiz yalnızlıktan. Bazıları ise sevmekten korkar sevilmekten kaçar. Her insanın korkusu farklıdır ve belki de korkuları aynı olan insanlar konuşmaya başladıklarında en çok anlaşanlardır bu hayatta. Peki cesaretlerimiz? Uçsuz bucaksız denizlere öylece dalmak mıdır cesaret? Yoksa bilmem kaç fitteki uçaktan bir anda atlamak mı? Ardına bile bakmadan gitmek midir cesaret yoksa yalnızlığı dibine kadar yaşamak mıdır? Her insanın korkusu farklı olduğu gibi her insanın cesareti de farklıdır. Dönüpte baktığımızda şöyle insanoğluna biri denizi sever biri gökyüzünü. Biri yalnızlığı sever biri kalabalığın taa kendisini. Cesaretlerde tıpkı korkular gibi farklı farklı şekillenir hayatlarda ama ne olursa olsun gitmeyi cesaret bilmemeli insanoğlu. Yalnızlığı asla marifet bilmemeli. Çünkü gitmek bazen olmayan şeylerin uçurumunda dolanmaktansa yaşamak için yola çıkmanın zorunluluğudur insanda. Çünkü yalnızlığı yaşamak yolda giderken yolun yorduğu kalbi bir nebze olsun dinlendirebilmektir uçurumun kenarında. Peki ya sevmek? Bir müddet ileri olan sevilmek? Korkaklığın mı göstergesidir yoksa cesaretin mi? Ben bilmiyorum bu sorunun cevabını. Çünkü korkuların duygular yüzünden mi yoksa hayat yüzünden mi oluştuğunu anlayamayan bir insan olarak asla cesaretin ve korkunun üzerine gidemem. Sevmeyi bilirim elbet, bir kuşu sevmenin yahut bir ağacı sevmenin ne gibi bir korkusu olabilir ki bir cana? Peki ya insanı? İnsanı sevmenin de bir korkusu olmaz benim için, çünkü sevmek karşılık beklenerek yaşanan bir duygu değildir ve sevmek bir teni veya bir bedeni değil bir kalbi habersizce kalbinde taşımaktır ebediyen. Öyleyse korkularımdan birini yenmişim demektir bu hayatta yahut bana öğretilmeyen en mühim gerçeği öğrenmişimdir, yine bilmiyorum ama bu defa farkeden bir şey yok. Bir korkumdan kurtuluyorum ve bu tüm geri kalan detayları yok ediyor gözümde. Peki ya sevilmek? Sevilmek bir cesaret midir insana? Sevilmenin cesaret olduğunu düşünmem için bu duygunun sadece bana karşı olduğunu bilmem gerekiyor sanırım. Aksi takdirde dünyada çoğu kimse seviliyor ve bu kadar sevilen varken cesaretin buna dayalı olduğuna olan inancımı yitiriyorum. Öyleyse sevilmek bir cesaret değil, yeni bir öğrenimin kapı anahtarıdır. Asıl cesaret sevildiğin tarafa doğru yürüdüğün yolda emin adımlarla ilerlemek ve varmaktır. Peki insan neden sevmekten ve sevilmekten korkarken, gitmekten bu kadar cesaret alır? Öğrenmediğim ne kadar da çok şey var değil mi? Yaralar ve geçmiş olduğu sürece güzel duyguların başlangıcı hep korku, kolay şeylerin yapılışı ise hep cesarettir. Oysa adım atmaktan şüphe duymayan insanlar cesurdur bu dünyada. Yaralara rağmen bu duygunun varlığını hisseden insanların korkularında cesaret, cesaretlerinde korku belirir bence. Çünkü mutlu olmak cesaret gerektirir, cesaret ise bazı korkuların üzerine adımlar atarak gelir. Ve yine bazı cesaretlerin mutsuzluğa götürdüğü bu kaçışlardan elbet geri dönmek gerekir. Sevmek ve sevilmenin olduğu bir dünyada cesareti gitmekte aramak yalnızca korkakların işidir. Vesselam...