Lavinya Dergisi
ESKİCİGün geçtikçe her şey bir bir eksiliyor. Ve bir şeyler azaldıkça bozuluyor, bozuldukça azalıyor. Ne yediğimiz şeylerin eski tadı kaldı damağımızda, ne yağan yağmurun eski bereketi. Toprak bile ilk doğdumuz gibi değil. Her şeyin eskisi güzel deriz ya hep. Eski zamanlar, eski şiirler, eski şarkılar, en önemlisi de eski aşklar. Bunlara eski dememiz sadece üzerinden belirli bir zaman geçtiği için değil mi? Yoksa elli yıl önce bestelenen bir şarkıyı hala dudaklarımızdan düşürmememiz, o şarkıyı hep diri tutmaz mı? Zaman akıp gidiyor elbette tutamıyoruz. Tamam bizler insanlar olarak yaşlanıyoruz ama insanın duygusu düşüncesi, eserleri yaşlanır mı? Çok eskiden yaşamış bir şair, bayağı da şiiri var, hatta şu her yerde karşımıza çıkıp okuduğumuz şiir var ya ona aitmiş, bilmem kaç sene önce yazmış. Biz şimdi kalkıp da sevdayı anlatan türkülere, aşkın nakış nakış sözlere işlendiği şiirlere nasıl eski diyebiliriz. Belki de bizim yüreğimiz eskimiş. Gözlerimiz bakar, ama görmez olmuş. Bir de o anlatılan sevdalar eskidenmiş, şimdilerde öyle seveni kim bulmuş diyenler var. Bu ancak sevmeyi beceremeyenlerin söylediği bir sözdür. Hani bir söz var ya "nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak" diye. Sen neyi bulmak istiyorsan öyle bir hayat yaşa. Eline el değmemiş birini bekleme, eline el değmemiş biri ol, o seni zaten bulur. Senden başkasına bakmasını isteme, ondan başkasına sen bakma ki, gözler hep aynı istikamette olsun. Yine de eskiyecekse her şey, bizler de o güzellikleri toplayan eskiciler olalım. Kalbimizi gönlümüzü hep eskilerin o muazzamlıklarıyla dolduralım. Madem bu çağ bize göre değil, biz de kendi içimizde kendimize yeni bir çağ açalım. Adına da sizler şiir çağı deyin, ötekiler aşk çağı desin, ben de gönül çağı deyim. İnsanın yaratıldığından beri eskimeyen tek şeyi olan gönül olsun adı ki hiç eskimesin.