Lavinya Dergisi

WANDERER ABOVE THE SEA OF FOG
Gülşah DEMİRCİ

“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”

Süt mavisi bir sistir örtüsü yalnızlığın, sarındığın üzerine Belli belirsiz kaybolan yılların sert çentikleri dururken yüzünde Defalarca unutulur rotasız yollarında kaybolmuşluğu hayatın… Kıyılarına vuran dalgalar alıp götürür puslu geleceğinden günbegün İçinde kabaran suların karşısında asilzade bir boyun eğişin nezaketi tutar elinden Ama aynı zamanda ele verir seni, ceketinin sol cebinde taşıdığın hüzün Atılmaya kıyılamamış, lekeli bir mendil gibi ışır göğsünden Soyunduğunda kendine ve çıkarınca kendini Elde kalan yine o çırılçıplak gurur Biraz gaddar, biraz hırçın ve fazlasıyla delişmen… Her şeyi ve herkesi delip geçen görkemli bir kayalık gibi sivrilir Denizler ortasında tek başına ve yapayalnız En çok da ağırlığı altında kalan kalbin ezilir, sevgiden yoksun ve ölesiye yorgun Kaya mezarında gömülü olduğunu bilmeden, geçmişte yaşayan Firavun’un Tüm belirsizliğin ortasında, ufuktan sahte umutlar yükselir O asla büyümeyen bebek gözlerin, bir bakarsın bulutlardan önce yağmur yüklenir İşte o an, anlar insan en çok da kendisine yenildiğini O kaya gibi sert gururu ufalanıp toz olur Çünkü herkes, incittiği yerden incinir Mağrur duruşundan ödün vermeden sırt döndüğün ne varsa Dönüp dolaşıp gelir, elbet çarpar suratına Ve göstermelik bir şefkatle saçlarını okşayan rüzgâr, eğilip gururla fısıldar kulağına: ‘Ne olursa olsun, sen kalbini dinle Bazı zaferler kazanılmaz tek başına!’ Caspar David Friedrich’in Wanderer Above the Sea of Fog (Bulutların Üzerinde Yolculuk ya da Sis Denizinde Amaçsızca Dolaşan Adam) adlı tablosu Müzik Önerisi: Limelight Glow - Fractured Moments