Lavinya Dergisi

VAKTİNDE GİTMELİ İNSAN
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Saat 07.35 Uyan aydın yanı hatıramın Andım isminle başlattığım bu sabah Biliyorum henüz burgulanıyor ellerinde teller Biraz siyah istemiştin biraz beyaz Son kez denenecekti aralarındaki aşkı tetikleyen kıvrımlar Burculanırken gözlerin Biliyorum son kez denenecekti tütün rengiyle tutuşan yalım mavi Saat 08.50 Çiy düşmüştü açık kalan pencereye Islaklığını dağıtan bir parmak çizip geçmişti mermeri Serin bir öpücük düşmüştü bir de Soğuk bir olgunluğun dudağından kuzey köşesine yatağın Köşede oturup bağlarken telleri Saten kıvrımlarından sarkmıştı üzerine eğreti kalan veda halleri Doğrul sevgili bize doğru olan bu yakışır. Saat 10.05 Tramvay beklemişti bu kez binmeni Hiç beklemediğini bildiğinden olsa gerek Sakındığımız ne varsa önünde şimdi Susup giz kattığımız o şey yavaş yavaş solmaya eğiliyor şimdi Saat 10.30 Hala çok geçmedi üzerinden Biraz önce denilebilecek yerde kalmış gibi Sana ayrılan odanın içinde dolanıyor gibi Gidemiyor gibi Kentin sokaklarına bir isyan gibi Olmaz gibi Kabullenmemiş gibi Kal! Saat 11.20 İşkence görmüş adımlarını sayıyor asfalt zemin Yılgı yüzünü yıpratmış bundan yorgunsun Özgürlük ateşi bileğinden damlatırken kanını Hızlanmış soluğun ve telaş sarmış büsbütün bir gitmeyi Dizlerimdeki yaralar açık ederken kendini Tutamam içimde, tutamam endişeyi Ben yeni öğrendim kağıttan gemiler yapmayı Küskünüm sana bundan yıpranmışlığım geç kalmışlığımdan Saat 12.30 Yani yarım Bana kalsa günün yarısı etmez ama anneannem öyle söyler Ben itiraz etmem Çünkü bilirim itirazlarım silemez benim yarım bildiklerimi Ve değiştiremez kimse bir ömrü parçalamışken Yarım kalan sevmeye çarpan akrebin ilerleyişini Yarım kalan yanımı ve yarım kapı aralıklarımı Bir kalışın yarım kalan gidişlerini Saat 13.45 Belki bir vapur kalkar iskelelerden şimdi Belki bir şoför son yolcusunun üzerine kapatır kapılarını Belki bir yol uzanır birilerinin önüne gelip geçsin diye kırgınlık Belki şimdi sen onlardan birisin Pusulasız ve yönsüz Yine de ısrarcı Sana en doğru zamanda hoşça kal demeliyim Şimdi değil şimdi sana yolu göstermeliyim Saat 14.50 Bitiyor işte yavaştan Hazırlanıyor bir doğumun daha ölüm sancısı Bak neler oldu diyorum kendime Bak neler oldu Nasıl doğar şimdi ışıltılı bir gün çizilmiş mermerimden Kurur mu dersin nemi penceremin Öyle ise gel geç yolcu ayıklansın kırıklarım göz kapaklarımı yoran ağır ıslaklığımdan Saat 16.40 Telaşlı bir anne yetişmek istiyor evinin saksı çiçeklerine Bir simitçi son kalan bozukluklarından bir çorba çıkarımı hesabında Büyüğüyle küçüğüyle herkes kendi eşkalini sorguda Farkında değil kimse kimse. farkında. değil. yitirdiklerimin ve yitenlerinin Bir sen anlamalıydın bu anlamsız gidişin Bu son buluşun Bir son dokunma olduğunu teninin tenime Farkında mıydı adımların attığı kesiklerin bileklerimden geçtiğinin Kaybım başladı ılık ılık sızıyor nefesimden sensiz sessizliğim Saat 17.35 İşte bulanık artık tüm denizlerin ufku Kim inkar edebilirdi ki varlığının ve yokluğunun arasındaki uçurumu Çıldırtan bir karanlığa gömülüşünün pusudur bu bulutları saran Yeter mi çıka gelen bir yakamoz Ya da işte göz alabildiğince cılız ışıklı yıldızlar Tesellisi ne olsun şimdi bu akşam üzerinin Sen söyle yine gel desem gelebilecek misin? Saat 18.45 Akşam Nasıl geldi oturdu yüreğin eşiğine Soğuk bir uğultu bak nasıl sızıyor penceremden Bugün sonuymuş meğer baharların bak nasıl dökülüyor kupkuru yaprakları duvarlarımın Kaygılıyım biraz, biraz korkak, hala biraz umutlu Işıksızlık içinde aradığım sana ait bir göz kıpırtısı Akşam Bildiğim geceyi doğuracak uykulu bir bekleyişe Saat 20.50 Şimdi sana hangi güzel şeyden bahsetsem dönersin bilmiyorum Birkaç şey var güzel kalan Mesela en güzel şarkı söylensin diye açık gramofon Birlikte denk gelebiliriz Çingeneler en güzel çiçeklerini ellerimde unutsun diye avuçlarım boş Birlikte o çiçeklere su verebiliriz Mesela avaz avaz susabiliriz Saat 00.00 Vakit gelmiş ne kadar uzak kalabiliyorsa ay ve güneş birbirinden O kadar çekilmişler derinliğe Sen ve ben Ne kadar mesafe girmeliyse aramıza Onu almışız Garip! Meridyenler ve paralellerce gitmişsin Yerin bittiği yerden gök bitimine uzanmış bir uzak aramıza O arada çocuklar büyümüş sayısız milyonlarca Kimisi gülmüş kimisi ağlamış kimisine başkaları Çocuk mezarlarının acıları kadar gitmişsin Bir kırmızı solmuş bir beyaz yeniden alacalanmış Dur diyememiş kimse Ben kal desem de Varlığımın inkarıyla iman edip gitmişsin İşte bitti sevgili Ağır bir yükle eğiliyoruz yaşamaya Ağır bir vicdanla En ağır acıyla sana hoşça kal Not Merhaba arkadaşlar. Söze nereden başlamam gerektiğini size kendimi nasıl ifade etmem gerektiğini bilmiyorum. Mahcubiyet ve hüzün beni oldukça geriyor ama en azından size kendimi ifade etmek adına küçük bir not iliştirmeyi kendime bir borç bildim. Uzun zamandır içinde bulunduğum durumlar beni oldukça yordu fark etmişsinizdir bu dergiye katılımımı dahil etkiledi. Tüm bunlarla birlikte hafta bir yazı yayımlama zorunluğumuz (ki bu konuda editörümüz oldukça tolerans gösterdi ve anlayışla karşıladı) benim daha çok stres altına girmeme, tek kelime bile yazamamama sebep oldu. Sizden daha ne kadar izin isteyebilirdim ki? Siz her hafta yazılarınızı yayınlarken ben daha ne kadar kafa izni yapabilirdim bu hepinize haksızlık olurdu. Bu yüzden affınıza sığınarak dergideki yazarlığıma son verilmesi kararımı açıklıyorum. Çok güzel insanlar tanıdım burada çok değerli yazarlarla sohbet ettim çok değerli yazılar okudum. Hepiniz benim için çok değerlisiniz yine takip etmeye yine yazılarınızı okumaya devam edeceğimden emin olabilirsiniz. Bir gün yeniden içime sine sine yazabildiğimde belki siz de yine beni okursunuz. Hepinizi çok seviyorum Lavinya ailem. Son şiirim bir veda şiiriydi hepinize hediyem olsun…