Lavinya Dergisi

YOLUN SONU
Mehmet YILDIRIM

Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?

Yolun sonu bir kuytu köşede sessizce karanlığı seyrederek gözlerini kapatmaya gidiyor dostum. Karanlık dediğim sen, ben, biz yoksa herkesin gecesi ışıklı lambalı, bazıları daha da şanslı yıldızlı, aylı. Yıllarca koşturduk durduk seninle, vardığımız neresi varmak istediğimiz neresiydi bilmiyorum. Yolda olmayı mı sevdik yoksa yoldan çıkamamayı mı onu da bilmiyorum. Geçtiğimiz yerlerin altı kanalizasyondu yine de yürüdük. Belki yürümeyi seviyorduk, belki durmaktan nefret ediyorduk ama bence bu kadarını da hak etmiyorduk. Sevilmedik, sevilmenin baş harfini gördüğümüz yerde içimize çekildik, içimizdeki o kalın duvarların arkasına. Sandık ki evimize sığdırdığımız duvarlar gibi kalbimizi kaplayan duvarlarda bizi korur, kollar, zarar gelmesini önler. Öyle değilmiş dostum, duvarlar arkasında çiçeksiz kalmaya mecbur oluyormuş insan. Çiçek dediğin bahçede yetiştirdiğin gül, papatya, nergis değil ha, çiçek dediğin kalbini anlayan, senin içinden konuştuklarını bile duyan bir çiçek. Bizim duvarlarımızda hiç çiçekler açmadı, duvarı aşmasına da biz izin vermedik sanırım. Duvarın arkası güvenliydi ama sevgisizdi. Biz topraktık ve bilirsin ki çiçek açmayan toprağı hiçbir yüzyılda sevmezler. Dedim ya dostum, yolun sonu yolun yarısından belli olur. Karanlığı içine alan bedenlerimiz değil kalplerimiz. Bizim kalbimizin duvarları yıldızları, ayı görmeye engel. O yüzden kuytu köşede sessizce karanlığı seyrederek gözlerimizi kapatmaya razı geliyoruz...