Lavinya Dergisi

KENDİMLE ACI ÜZERİNE KONUŞMAK
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Acı! “Senin tarifini yapmak mümkün mü?” diye sessizce bir soru sorsam. Kim nasıl açıklar heybetini? Tevekkeli değil; yoğun bir duygu olur ortak karar ve sanı. Peki, olgunlaştırır mı insanı? Yaş almak değil, acı çekmek büyütür derler dimağı. Evetler, hayırlar, belkiler, mümkünler… Nice cevaplar duyuyorum ayrı ayrı. Ben! Kocaman bir “Asla!” diyorum dünyaya karşı. Her acı göğsümde ve zihnimde, bu denli izler bırakırken karnımda bitmek bilmeyen o sancı. Kayıplar, bitenler, gidenler, vedalar, hayal kırıklıkları… Yanı başımda çerçevede eski bir anı. Büyümedim hatta çocuklaştım, küçüldüm, şımardım, kızgınlaştım nice duyguyla bazı bazı. Kabuk! “Yaram kaç günde kapanır?” soru cümlesi ile yola devam etsem. Bire bir aldığım her bıçak darbesini kapatsam. Diksem, yaksam, dağlasam. Ne kadar geriye gitsem? Hangisine kızsam? Unutsam ya da unutmasam. “Pollyannacılık oynamak”, “Zaman iyileştirir.” sözü. Kabukların altı dolu. Sahi kaç gün yeter silmeye izleri? Bir, beş, on, yüz… Nice rakamlar. Nedir sayı? Zaman! Acıyı hafiflettiği gelir kulağıma devamlı. Derecesini belirleyen nedir bu sınavın? Siyah ya da beyaz değil ki yaşananlar. Hastalık, tedavi ikilemi. İğnenin en sivrisi. En koyusu renklerin belki de pus gri. Diğer seçenek de safran sarı. Zordur insanın acıyla savaşı. Yakar, kavurur, batar, kızdırır nice ağrı, yoktur ilacı! Söz! Kıssadan hisse, yazılacak sayfalar bitmese de! Acı, ben, kabuk ve zaman; dönüşür söze. Dokunur öze. Acının insanı büyüttüğüne inanmıyorum. Nice kabukta gizli unutuldu sanılanlar. Ve zaman sadece alıştırır bedeni. Aksine; incinmişlik dağıtır ruhu. Sessizleştirir, sorgulatır, savaştırır, böler ciğeri. Ama umut hep var ve acıyla tam da karşı karşıya…