Lavinya Dergisi

KIR(I)K
Burçin LAÇİN ALTAY

Ömrü ferahlatan mis kokulu sabahları duymak için, gerçek sevgiye ulaşmaktaydı hep umut.

Kırık vakitlerin ördüğü, yürüdüğüm renkli yol Kırk yıl geçmeyen bir yara Kırk yıl değişmeyen bir ses kulağımda Yüzün aynı çocuk gülüşünden yapılmış bir biblo Bir santimini bile yitirmemiş aklımda Yarım kalan her söz gibi yaralı Sessiz açan her çiçek gibi masum Beklenmedik baharların armağanı Karın altında gömülen Baharın umutları Ve hüzün, soğuk mezar taşları... Kırık aynaların karanlık damarlarında biriken hüzün Kırk yılın yerlermiş serüveni kırmızı dudaklarımda Kırk umarsız gülüş dudağımın kıvrılmasında Rengi aynı sesi aynı sözcükler kanar dilimde Sözler sağır dilsiz yokluklarla Tanrılar susturur evreni bazı gece yarılarında Yalnızlığı anla diye bütün kılcal damarlarında Sessizliği sensizliğin gök gürültülü yağışlarında bozan yüzünde Bir bulut ezgisiyle toplanıp gider kara sevdalar Derin sessizliğine gömülen biçare ruhu Çarelerden öte sensizlikten öte Öylesine bir serüvende Öylesine sev diye Sessizliği iyi dinle... Kırık türkülerdir, şimdi içimde ezilen karanfillerin ince nefesi Kırk yama yapılmış yine de bir boşluk kalbin hazin öyküsünde Kırk yalan bulaşan bir sağır söz dudağında Yabancı her baharın armağanı kara hüzün Gönül sergilerinde sunulmuş dile pelesenk olmuş sözler Avutulmuş sanılan kalplerin yalnızlığının derin telaşı Kaybolmaktan kurtulmamış bir deri gibi Yalandan yılandan arınmış günlerin özlemi Yüreğin gizlisinde aranan ferahlık denizi Bir ufuk ki baksam Bir ufuk ki baksan Kırık bir bakışla Biliyorum kırk yıl Güneş hiç batmayacak...