Lavinya Dergisi
BİLİNMEZLİKSınanmadığımız duygular yahut sınanmadığımız hayatlar üzerinden konuştuğumuz doğrudur. Az da olsa hepimizin, ben olsaydım yerinde cümlesi kavrar dilini. İstemsizcedir belki bu söylemleri, sadece iyi niyetten kaynaklanan. Fakat anlatmak istediğim duygu daha farklıdır. Daha çok hayatın bize sunmadığı ama içimizde var olan duygulardır. Ve bu duygular zamanı geldiğinde imtihan olarak çıkar karşımıza. Yüz yüze gelmek oldukça zordur, çünkü insan yaşamadığı duygular hakkında romanlar yazacak kadar kelimelere sahiptir. Mesela doğduğundan bu yana, belli dini kalıplarla büyümüş yaşlı bir teyzeyi düşünecek olursak, Dünyaya sadece uzak bir pencereden bakıp, gördüklerini benimseyip yaşadıklarını içine biriktirmiş bir günlük gibi, Bir sohbet ortamına girdiğinde önce kendinden başlamış övünmeye. Sadece uzaktan gördükleriyle konuşuyor. Yani hiç karşı karşıya gelmemiş kendisiyle. Şöyle bir cümlesi vardı. “Ben hiç içki içmedim, içmem de”. Dedi. Bu kadar kesin konuşanı da ilk defa görmüştüm. Belli ki hiç karşı karşıya gelmemiş, ondan bu rahatlığı. İnsanlara karşı ön yargısı belki de hiç bir zaman özgür olamayışıydı. Hep ayni ev, aynı pencere, aynı düşüncelerde boğulup kalmasıydı. Nerden bilebilirdi ki, Dünya’ya uzaktan bakmak yerine, tam olarak yaşasaydı. Oturduğu masada önünde bir içkiyle ne kadar sabredebilecekti. Bu kadar kesin konuşabilir miydi yine? Yoksa içki içen insanları mi savunurdu? "Siz nerden bilebilirsiniz? Belki bir derdi vardır" diye. Kılıflar giydirebilir miydi o dağ gibi durduğu duvarlara. Ve devam etti sözlerine, hala devam etti kendisiyle övünmeye. Uzaklaşmak istiyordum olduğum yerden, içten içe hayıflanıyordum. Kesin Konuşulan sohbetlere, suskunluklarımıza, hepsine de birer birer... Sonra düşündüm, hayat onları bilmedikleri duygudan muaf tuttuğu için mi bu kendine olan güvenleri? Neyse, Çok da düşünmek istemiyordum açıkçası ne de satırlar dolusu yazmak. Sadece bilin istedim, Görmek ve yaşamak arasındaki farkı. Hissedin istedim, yaşamadan da anlamayı.