Lavinya Dergisi

KIRK KAT
Mehmet BOYACI

Kimseye sorma kimse bilmez bende ki seni, Yalnız sen okursun gözlerim de kendini..

Zor geliyor değil mi? Kalabalıklar içinde yalnız kalmak. Avaz avaz bağırmak isteyip, çıt çıkaramamak. Gözyaşlarını yanağına değil de, yüreğine akıtmak. Çok zor çok. Çıkarsız hiçbir dostluğun kalmaması, menfaati bitenin dostluğunun da bitmesi, başının üzerinde taşıdıklarının bir hiç uğruna yitmesi kolay mı sence? Sana diyorum sana. Beni anlasana. Her seviyorum diyene kanmasana. Her doğru diyene inanmasana. Ne olur bile bile yanmasana. Gün doğar, geceyi boğar, güneşi avucuna koyarlar. Gün gelir zaafın olurlar, seni zaafından avlarlar. Gün olur devran olurlar, etrafında döner dururlar. Gün biter, gece olur, od olup seni yakarlar. Ve en nihayetinde gönlü kırılmış, yüreği burkulmuş, gözlerinde nehir birikmiş olan sen olursun. Yüreğinde biriktirdiğin sevgi seni hapseder kırk kat zincirle yerin kırk kat altına. Bu işler böyledir, her zaman kavuşmaz mecnunlar leylasına. Her Ferhat ulaşamaz delmeye çalıştığı dağın öbür yüzündeki Şirinine. Kalabalıklar içinde yalnız bırakır seni aşk. Yerle bir olursun, yar'la bir olmak isterken. En çetin sınavlara tabi tutarsın kendini. Ve hep sınıfta kalırsın. Ama yine de aşk, aşktır işte. Sevmenin lezzeti kadar, firakın, vuslatın ve hasretin de bir lezzeti var sevgiliye olduktan sonra. Ne güzel söylemiş 'ÖMER HAYYAM' "Var mı daha ağır yük zamanı çekmek kadar. Yaşama sebebimsin, su kadar, ekmek kadar. Ayrılığın, özlemin her şeyin bir hazzı var. Seni anlamak da güzel, seni beklemek kadar."