Lavinya Dergisi

ATEŞ VE İNSAN
Mehmet KEKEÇ

Tutsak kaldı dudaklarının arasında, Yüreğinin esaretinden kurtulamayan Seni Seviyorumlar.

Bir gece başladı her şey Ansızın, sessiz ve derinden Bir gecede bitmedi fakat Cehennemi bir sıcak, kül ve bulut Mahşerin atlıları gibi dağıldı dört bir tarafa Cehenneme prova sanki Kemiklerinden soyundu bir bir kırmızı et Can eridi, söz bitti, yürek dağlandı Adeta kıyamet idi Kızıl kıyamet ... Tüm renkleri yuttu kırmızı Maviye siyah kül, yeşile kızıl alevler Ve içinde yaşayan binbir çeşit Nebatat ve hayvanat Hepsine savaş açtı Çaresizce kaderin avucuna bıraktı... Ormanın özüne düştü ateş Canıma düştü Gözüme düştü Uykularımda ansızın yüzüme düştü Yalnız düştüğü yeri yakmadı Can yandı, canlar yandı Gece sessiz çığlıklarla boyandı... Ateş düştüğü yeri değil Evleri, ocakları, dilsiz canları yaktı. Din yüreğinde hissettiğin acı idi Dil duyduğun sessiz çığlıklar Yeşili yaktı, sarıyı yaktı, maviyi yaktı Yerini simsiyah acılara bıraktı İçimizi de karaya Katran karasına boyadı. Ateş düştüğü yeri değil İnsan olan herkesin içini yaktı... Eğer küllerinden doğmak diye bir şey varsa Bundan daha güzel bir yeni doğuş hayal edilemez Çünkü bu kadar kül ve acı Başka türlü dinmez, dinemez...