Lavinya Dergisi

CEM KARACA KİMDİR?
Tolga TÜRKMEN

Herkesin konuştuğu toplumda şairler neden sussun?

Tamirci Çırağı, Resimdeki Gözyaşları, Ceviz Ağacı, Bekle Beni, ve daha sığdıramayacağımız pek çok şarkının sesi, Cem Karaca’nın hayat hikayesidir… “ Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda” diye girer ya hani o gür sesiyle şarkıya, insan orada şarkının özünün bir şiir olduğunu unutuverir. Bu şiirin sesi olmuştur çünkü artık Cem Karaca. Sen nereye kaçmak istiyorsan, bulur çıkarıverir ortaya… Ya da “İşçisin sen, işçi kal!” diye isyana durduğunda, İnsanı isyan etmek istediği noktadan kavrayıp, sesi oluveriyor… Bir şey uğruna çok savaşılır da, daha da bağlanılır ya hani! Ya da zaten onun dışında hiçbir şey umurun değildir de, hiçbir sese kulak asmazsın. İşte bir şeye böylesine bağlanan Cem Karaca, bağlandığı ise müziğiydi. Babasıyla başlayan pek çok engelle karşılaştı. Fikir ayrılıklarına düşüp de bir grubu dağıldığında hemen kalkıp yola devam etmenin bir hal çaresini buldu. Yolda olmanın güzelliğini yaşamına mühürlemiş, şarkılarını söylüyordu. Gittiği her yerden, döndüğü her yoldan müzikle çıkıyordu insanın karşısına. Sanki hep “Bekle Beni” diyordu, “ Bekle beni, döneceğim ”… Cem, 5 Nisan 1945’te, İstanbul’da, Toto (İrma Felegyan) ve Mehmet Karaca çiftinin oğlu olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona, “Muhtar Cem Karaca” adını verdi. Annesi Toto Hanım Ermeni, Babası Mehmet Bey ise, Azerbaycan asıllı idi ve Türkiye’de İran vatandaşı olarak yaşıyorlardı. Oğullar Cem dünyaya geldikten sonra ise, Türk vatandaşlığına geçtiler. Cem, huzurlu bir evde, sanatla iç içe büyüdü. Annesi, oğlunun müziğe olan yatkınlığını fark ettiğinde, Cem henüz 6 yaşındaydı. Müziği seviyordu; ama çocuk aklı büyüyünce doktor ya da mühendis olmak istiyordu. Ancak annesinin teyzesi Rosa Felegyan, ona piyano notalarını ve nağmelerini öğretmeye başladığında, tüm benliğini notalara teslim ettiğinden habersiz, büyümekte olan bir çocuktu… Cem’in hayatı, müzikle tanıştığında anlam kazanmıştı aslında. Tüm çocuk hayalleri, yerini notalara bıraktı. Ortaöğretimini Robert Lisesi’nde sürdürdüğü dönemde dünyada giderek ünlenen rock müzik, Cem’in de en büyük tutkusu oldu. Özellikle kız arkadaşlarını etkilemek için dönemin rock starlarının şarkılarını ezber etmişti ve uygun olan her ortamda söylüyordu. Aslında kız arkadaşlarını etkilemek için şarkı söylemek istediğinde zaman ve mekanın pek önemi olmuyordu. “Suadiyeli Nesrin” olarak hatırladığı bir kızı etkilemek için sokak ortasında şarkı söylemişti. Bu durum, giderek Cem’in de arkadaş ortamındaki ününü artırıyordu. 1962’yi selamlarken Beyoğlu Spor Kulübü’nde arkadaşlarının isteğiyle sahneye çıktı ve bu profesyonelliğe doğru attığı ilk adım oldu. 1963’te, arkadaşlarıyla bir araya gelerek “Dinamikler” müzik grubunu kurdu. Grup olarak özellikle rock and roll şarkılar söylüyorlardı. Döneminin ünlü sanatçılarından İlham Gencer de genç Cem’e ve ekibine yürekten destek oluyordu. Etrafında pek çok kişi Cem’in müzikle olan bu ilgisinden pek memnunken, babası da bir o kadar rahatsızdı. Cem, grubuyla seslendirme sanatçısı Fikri Çöze’nin jübile konserinde sahnedeydi. Babası ise, oğlunun bir diplomat olması gerektiğine inanıyordu. Onu vazgeçirmek için çok çabaladı. Öyle ki konser sırasında Elvis Presley şarkıları söyleyen oğluna karşın, ondan “Aman Adanalı” türküsünü istemesi için bir adam kiraladı ve onu yuhalatmıştı. Ama Cem’i bunlar yıldırmadı. Bir yandan annesinin de desteğini hissediyor olmak ona iyi geliyordu belli ki. Zamanla babası da oğlunun bu sevdadan vazgeçmeyeceğine ikna oldu ve onu “Buraların müziğini yap” diye öğütlemeyi ihmal etmedi. Zamanı geldiğinde Cem’in gönlüne de düşecekti bu ezgiler ve baba oğul, buluşacaklardı bir paydada… 1963 sonunda kurdukları grup dağıldı. Ama Cem müzikten ve grup kurmaktan vazgeçecek değildi. Kısa bir süre şarkılarını “Cem Karaca ve Bekledikleriniz” adlı bir grupta çalıp söyledikten sonra, yine kısa bir süreliğine Gökçen Kaynatan’ın orkestrasına geçti. Yıl bitmeden “Cem Karaca ve Jaguarlar” kuruldu. Adımlarını büyütmek gayesindeydiler. 1965’te, Altın Mikrofon Yarışması’na başvurdular. Ancak belli ki henüz atlamaları gereken eşik için erkendi; ön elemeyi geçemediler. Müzik yolculuğunda ne yapmak istediğini askerdeyken keşfedecekti. 1995’te tiyatrocu Semra Özgür ile ilk evliliğini yaptı ve 3 gün sonra da, askere gitti. Hatay’da sürdürdüğü görevi sırasında günden güne Anadolu kültürüne yakınlaştı. Özellikle bir nöbeti sırasında duyduğu, sazın tellerinden dökülen Aşık Mahzuni Şerif ile tanıştığında, kendini Anadolu müziğine daha da yakın hissetmişti… Bir röportajında bugünleri şöyle dile getirecekti: "Ben o güne kadar ne garip, ilkel bir müzik diye düşünürken bir de baktım ki, benim o anda içinde bulunduğum hissiyatı o müzik canlandırıyor, dile getiriyor, anlatıyor" O andan sonra aldığı yolla birlikte de Batı enstrümanlarıyla Anadolu müziği yapmaya karar verdi. Askerliği bitip İstanbul’a döner dönmez de, Mehmet Soyarslan’ın kurduğu “Apaşlar” grubu ile çalışmaya başladı… Cem Karaca, 8 Şubat 2004 sabahı, solumum ve kalp yetmezliği sonucu bir kalp krizi geçirdi. Kaldırıldığı Bakırköy Acıbadem Hastanesi’nde, hayata gözlerini kapadı. Her şey bir anda sessizliğe bürünmüş gibiydi. Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilen cansız bedeni, vasiyeti üzerine, tekbirlerle uğurlandı… Sesinden kalan, daha önce duymadığımız şarkılar da, ölümünden sonrasına kalmıştı… 2001 Şubat’ta, Murat Töz, Barı Göker ve Cengiz Tuncer ile sahne almaya başladı. Mayıs’ta ise, Barış Manço’nun ölümü ile vokalistsiz kalan Kurtalan Ekspres’e dahil oldu. Harbiye Açıkhava Tiyatrosu konserlerinde sahnedeydiler… 2002’de, yine bir grup kurmaya karar verdi. “Yol Arkadaşları” adını verdi. Ölümünden önce kaydettiği son şarkılarını ise, biz ancak ölümünden sonra dinleyecektik… 2004’te ölmeden 10 gün önce Mahsun Kırmızıgül ile “Hayat Ne Garip” şarkısını kaydetmişlerdi. Kırmızıgül, şarkıyı 2005 Mayıs’ta “Sarı Sarı” albümünde yayınladı. Klibinde ise, ikilinin stüdyodaki görüntüleri kullanıldı. Ama bundan da önce, “Hayvan Terli” teklisi çıkmıştı. Mehmet Eryılmaz’ın bu şarkısına, Cem Karaca’nın bir bar programında şarkıyı söylerkenki görüntüleriyle klip çekildi. 2005 Haziran’da, Murathan Mungan’ın sözlerini yazdığı şarkıların yeni yorumlarından oluşan “Söz Vermiş Şarkılar” albümünde, Cem Karaca’nın da, Yeni Türkü’nün “Göç Yolları” şarkısının yorumu vardı. Yine 2005 bitmeden Edip Akbayram, Teoman, Manga, Haluk Leventy, Suavi, Deniz Seki, Yavuz Bingöl, Volkan Konak, Tuğrul Arseven ve Ayhan Yener bir araya gelerek Cem Karaca şarkılarını yorumladıkları albüme, “Mutlaka Yavrum” adını verdiler. Albüme bir de Cem Karaca’nın söylediği, ancak daha önce yayınlanmamış bir İngilizce şarkıyı da dahil etmişlerdi… Cem Karaca, müzikten hiç vazgeçmeden yürüdüğü yolu, ardında bıraktığı şarkılarla sonlandırdı. O gür sesinden dinlediğimiz şarkılarla, şiirlerle bir Cem Karaca geçti bu dünyadan…