Lavinya Dergisi

ŞAİRİN CİNAYETİ BÖLÜM II.
Efnan EZENEL

Duyguların tek bir dili vardır, O da “İnsanca”.

Görgü tanığı yoktu. 
Delil koca bir sessizlik ve anlamsızlıktı.
Cinayet mahkeme kayıtlarına soğuk satırlar ile işlenmişti.

Sabah güneşi cama vuruyordu.  Gecenin mürekkep gibi karanlığından sonra gözleri güneşin yakıcı sıcaklığına maruz kalmıştı. Yolu göremez hale geldi. Güneşin, gözlerini kamaştıran ışığı, geç kalınmış bir düşün son parıltısıydı.  Aniden durdu.  Aracın kontağını kapadı ve indi. Yolun ikiye böldüğü, uçsuz bucaksız başak tarlalarının ortasındaydı. Ilık rüzgâr teninden süzülüyordu. Uğultulu bir yalnızlığın kıyısında öylece kalakalmıştı.  İşte o an ruhunda derin bir sızı belirdi, bir sıkıntı çöreklendi. Ruhu bedenine sığmıyordu. Yolun kenarındaki tarlaya doğru yürüdü.  Toprak kupkuruydu.  Her adımında bastıkça sesini duyduğu toprak öbekleri dağılıyordu. Parçalanan zihni ve ruhu gibi …

Bir an ayağı sert bir cisme çaptı.
İrkildi önce. 
Ne de olsa alışkın değildi köye, doğaya, toprağa. Büyük metropollerin keşmekeşliğinde yitirmişti hayatının büyük bir bölümünü.  Yavaşça eğildi ve ayağının neye çaptığını görmeye çalıştı. Başakların arasında, çamurlaşmış, toprağa bulanmış, sayfaları buruş buruş, yazıların bazılarının yağmurdan silindiği ve okumaz hale geldiği küçük bir defterdi bu. Rast gele sayfalarını çevirmeye başladı. Bir iç döküş, günlük, yaşam güncesi gibi duruyordu yazılanlar. Tanıdık gelen bazı cümlelere takıldı gözü: 

Tarih: …/ o c a … /…..9
(Belli belirsiz)

“Kelimelerimin içine doğru yürüdün. Çağırdın beni, ben de geldim. İnanarak!
Belki de fazlasıyla inanarak. Dizelerim seni tanımayan satırlara dönüştü artık. 
Sustum! Sen konuştukça, sustum. Bu mektup sana değil, artık tanıyamadığım katilime. 
Gittim! Hoşça kal …”

Devamındaki yazılar silinmişti. İçine tekrar o sıkıntı çöktü. Zihni bulanıklaşmıştı. İşlediği cinayeti tekrar anımsadı. İlk defa vicdanıyla baş başaydı.  Kulağında o süregelen uğultu daha da güçlendi, nefes alışverişi hızlandı. Koşarak arabaya geri döndü. Belki hızlı giderse yakalanmazdı. Sonuçta kimse görmemişti cinayeti, şimdiye kadar suçüstü de yakalanmamıştı. Ama o kadının gölgesi bir hayalet gibi peşindeydi. Suçlu olduğunu bilse de asla kabul edemezdi bunu, ne zaman cinayet işlese hep haklı nedenleri vardı. Onun suçu değildi ki! Maktullerin hepsi suçluydu.  Yine kaçıyordu.  Defteri arabanın camından bir hışımla fırlattı.  Geride arabanın arkasında uçuşan sayfalar kalmıştı. 

Kendi içindeki dikenler kanatsın vicdanını!
-William Shakespeare, Hamlet.