Lavinya Dergisi
HAYATTA KALMAKTAN YAŞAMAYA GEÇİŞ
Cennet GİRGİN
"Her insan, içinde sakladığı hikâyelerle yeniden doğar; zihin, çözülen her sırda bir karakter daha yaratır."
Günümüz dünyasında birçok insan, yaşamın zorlukları arasında sıkışmış bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyor. Çalışma saatleri, sorumluluklar ve sürekli bir şeylere yetişme çabası, bizi tükenmişlik noktasına sürüklüyor. Ancak hayat, sadece hayatta kalmakla sınırlı değil; bir anlam ve tatmin arayışıyla yaşamaya geçmek mümkün.
Psikoloji, bu geçişi anlamamız için bize rehberlik eder. İnsan beyninin hayatta kalmaya odaklanmış bir yapıya sahip olduğu bilinir. Tehdit algıladığımızda devreye giren "savaş ya da kaç" mekanizması, bizi fiziksel olarak korumayı amaçlar. Ancak bu mekanizma, modern yaşamın stres faktörlerine karşı da sürekli tetikte kalmamıza neden olabilir. Sonuç? Anlam kaybı, hissizlik ve derin bir tükenmişlik hissi.
Hayatta kalma modundan çıkıp yaşamaya geçmek, zihinsel bir farkındalık gerektirir. Viktor Frankl’ın dediği gibi, “Hayatta anlam arayışı, insanın en temel güdüsüdür.” Anlam bulmak, her birey için farklı olabilir: Bir ilişkide derinlik, bir hobide tatmin ya da bir amaç uğruna çalışmak. Bu arayış, bizi yeniden hayata bağlar.
Bununla birlikte, günlük hayatımıza küçük değişiklikler eklemek de büyük farklar yaratabilir. Mindfulness, yani anda kalma pratiği, hayatı daha yoğun ve anlamlı hissetmemizi sağlar. Öz-şefkat ise, kendimize karşı daha nazik olmamızı öğreterek, başarısızlık ya da zorluk anlarında bile yaşam enerjimizi korumamıza yardımcı olur.
Hayatta kalmak, insan olmanın temel bir parçasıdır. Ancak yaşam, kendimize anlam katarak onu güzelleştirdiğimizde tam anlamıyla başlar. Kendinize şu soruyu sorun: Bugün ne yaparsam hayatım daha anlamlı hissedilir? Cevaplar sizi hayatta kalmanın ötesine taşıyacak.
"Hayat, anlam bulduğun anda gerçekten senindir."