Lavinya Dergisi

DOSTLUK ÜZERİNE
Öykü KUCUR

Çiçeklerin açtığı yerde umutlar; kitapların olduğu yerde yarınlar yatar.

Son yıllarda en kolay harcanan kavramlardan biri oldu dostluk. Tıpkı aşk gibi onun da şekli şeması değişti. Sosyal medyaya bakıyoruz; herkes bir dost, herkes en yakın arkadaş… Aradan birkaç gün geçiyor ve bir bakıyorsunuz birbirilerine yapmadıkları kalmamış, düşman olmuşlar. Dostluklar öyle çabuk mu kuruluyor sizce? Hadi diyelim ki kuruldu; kurulduğunda da ilk sarsıntıda yerle bir mi olur? Asla. Temeli sağlam olan bir dostluk küçük bir darbeyle yıkılmaz. İnsanın hayatına anlam ve yön vermesinde, kendini tanımasında, yaşamdan haz duymasında en öncelikli kavramdır dostluk. Aşktan da öte yaşanması gerekendir. Sözlüğe sorduğumuzda şöyle açıklıyor: Dost, sevilen, güven duyulan en yakın arkadaştır. Gönüldaş hatta yoldaştır. Bana sorduğunuzda ise; sevgi, vefa ve emektir dostluk. Beraber yaşanmışlıktır. Hiçbir art niyet olmadan devam ettirilen en yüce duygudur. Yanında huzuru bulmaktır. Sırtını güvenle ona yaslayabilmektir. Ve onun için zaman ayırmak değil onun için zaman yaratmaktır. Vakit öldürmek için aranan dost, bir hiçtir. Dostlukta vefa çok önemlidir. Vefa ne sadece bir semt adı ne de boza markası. Vefa günümüzde yok olan bir erdem aslında. Eskilerin deyimiyle dostluğun, minnettarlığın, ikili ilişkilerin olmazsa olmazı. Vefalı dostlar hayatta en yalnız olduğumuz anlarda; en güzel gülüşleri, en samimi bakışlarıyla ışık tutarlar yolumuza. Geçmişten bir gölge gibi yanımızdadırlar. Yolumuzu kaybetmememize yardım ederler. İçimizdeki umutsuzluğu yok etmektir görevleri. Bekledikleri tek karşılık gözlerimizdeki ışığı görebilmek, umudu yeniden yüreğimizde yeşertebilmek, kaybetmeden görmeyi başarabildiğimiz güzelliğe bizi ulaştırabilmektir. Dünya üzerinde çok az bulunur vefalı dost. Senin yanlışlarını görüp sana fikir veren, yanlışlarını görüp sana aktaran ama asla sorgulamayan, kötü zamanda bile sen istemeden yanında olan kişidir onlar. Peki, hep bize umut vermesini, güç vermesini beklediğimiz insanlara biz ne veriyoruz hiç düşündük mü? Bunu hiç düşünmüyoruz biz. Hep unutuyoruz, arkadaşımız da olsa, dostumuz da olsa onun kendi hayatını oluşturmaya hakkı olduğunu, kendi doğruları olduğunu ve bize her ne kadar yanlış gelirse gelsin onlara saygı duymayı. Çıkarcılığın, yararcılığın, bencilliğin artarak geliştiği dünyamızda dost bulmak, dost olmak ve dost kalabilmek oldukça zor. Öyle sanıyorum ki herkes böyle bir dostu olsun ister. Ama “Ben öyle bir dost muyum acaba?” diye düşünmez. Dolayısıyla da kimse dost olma ve kalma yolunda bir gelişme göstermez. Dostluklarda benmerkezciliğe hiç yer yoktur. Dostluk, ikinin bir olmasıdır. En azından belli anlarda ya da zamanlarda tek yürek olup birlikte atabilmeli, tek yumruk olup birlikte vurabilmelidir. Dostluk, birini zaaflarıyla kabul edebilmektir. Karşısındakini olduğu gibi kabul edebilmeli.
 
Fransız filozof Voltaire, filozoflar topluluğunda kişilerden birine şu soruyu soruyor:
 — Dünyanın en eşsiz nimeti, en eşsiz mutluluğu nedir? Pek büyük bir servete sahip olmak mı? Aşk mı? Şehvet mi? Mevki mi? Şöhret mi? Yoksa, bunların hepsinin bir arada oluşu mu?
Filozoflar, bütün bu konuları birer birer ele alıp tartışırlar. Biraz derinleştirilen bir inceleme sonunda bu konuların hepsinin aldatıcılığı, geçiciliği ortaya serilir. En sonunda, içlerinden biri: “Buldum!” der. “Dünyanın en büyük nimeti, en erişilmez mutluluğu dostluktur.”

 Dostluk duygusal bir bağdır. Dost derin duygular beslediğimiz kişidir. Yalnız dost dediğimiz kişi öyle 1-2 ayda anlaşılmaz, bunun için zaman gerekir, fedakârlık gerekir. Yapacağımız en büyük hata ise iyi bir arkadaşımızı dost konumuna koyup, ondan bir dosttan beklediğimiz tür şeyler bekleyip sonucunda kendimizi yıpratmaktır. Bu yüzden her önümüze gelene dost demeyelim, zamana bırakalım. Ve var olan dostluklarımızı da korumaya özen gösterelim.