Lavinya Dergisi

ÇOK GEÇ OLMADAN VAKİT
Öykü KUCUR

Çiçeklerin açtığı yerde umutlar; kitapların olduğu yerde yarınlar yatar.

Yeter artık anne! Yine mi yatağı ıslattın? Yemin ederim vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de kurtulacağım.” diye söylendi kadın. Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine özür dileyecekti ama onu bile dileyemedi. Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. Tam o sırada gözlerinden iki damla yaş aktı gitti. “Şimdi de ağla. Duygu sömürüsü yap. Yahu asıl ağlaması gereken benim anne. Senin yüzünden ben kocamla ayrılmak üzereyim. Adam, senin yüzünden evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun. Söylesene ben kime ağlayayım?” Diye sordu kadın. Adeta bütün öfkesini kusmuştu. Bu öfkenin ardından araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse hemen gözlerini kapatıyordu. Çünkü bu onun kaçışıydı. Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Genç kadın odadan çıkınca annesi gözleri açtı. Yaşlı kadın derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı. Başını usulca pencereye doğru çevirdi. İçinden ölmeyi diledi. Ölüp bir an önce huzura kavuşmayı istedi. Böylesi herkes için daha iyi olacaktı. Çünkü o yaşlı kadın, koca dünyaya sığamamıştı. Pencereden baktığında ona arkadaşlık eden gül, koptu dalından. Bunu gören kadının kalbi sıkıştı. “Buraya kadarmış!” diye geçirdi içinden. Ve sonra bir daha açmamak üzere yumdu gözlerini. Genç kadın, elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine sinirli biri gelmişti. Kadın, tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadığına baktı: “İnanmıyorum sana anne ya! Daha biraz önce değiştirdim altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu? Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın.” diye söylendi kadın. Kadın başını kaldırdığında annesinin gözleri kapalıydı. Elini annesinin bacağına değdirdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. “Anne!” diyebildi sadece. Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi. Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyordu. Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Sarıldıklarında da o sıcaklığı bekliyorlar. Ama çok geç oluyor. O yüzden benim size tavsiyem: Geç olmadan sarılın tüm sevdiklerinize. Kokularını içinize çekerek öpün onları. Kıymetlerini bilmek için gitmelerini beklemeyin. Çünkü o zaman her şey için çok geç oluyor.