Lavinya Dergisi
KADININ AH'ISoğanları pembeleşinceye kadar kavurdu kadın. Biraz domates rendeledi, bir kaşık da salça ekledi. Akşamdan suya koyduğu nohutları döktü üzerine. Ev yapımı salçanın ekşisini kırsın diye biraz tuz serpti, çok az da şeker ekledi yemeğe. Önce harlı ateşte kavurdu biraz, sonra kısık ateşte uzun uzun pişirdi. Yanında iyi gider diye çabucak tane tane bir pilav yaptı. Serdi bembeyaz en güzel masa örtüsünü, koydu üzerine üç tabak, ortaya da çoban salata yerleştirdi. Dumanı üzerinde koydu nohutu tabaklara, diğer tabağa biraz pilav koydu. Aynı tabakta olunca yemezdi yemekleri. Bir ekmeğin ucundan kopardı, uzattı adama. Adam kafasını kaldırmadan aldı ekmeği, biraz kopardı ve nohuta banıp attı ağzına. Bir kaşık da yemekten aldı. Yüzünü ekşitti ve sonra çekti örtüyü birden. Sofranın altını üstüne kattı. Sadece yemeğin tuzu eksik diye. İçindeki öfkeye eksik olan tuzu bahane etti, hıncını kadından çıkardı. Her zaman olduğu gibi onu belindeki kemerle dövdü. Kırılan kemikleri iyileşti zamanla, ama ruhu hiçbir zaman iyileşmedi kadının. Kendisine uzanan her ele karşı ürkek kaldı. Hırpalandı, hor görüldü, aşağılandı, bıçaklandı, öldürüldü kadın ya da kadınlar, bizim kadınlarımız. Sonra bir gün kendisini esir eden bu hayattan ve dünyayı ona dar eden kocasından kurtulmak istedi. “Bu yemeğin tuzu niye eksik, bu çocuk neden ağlıyor?’ gibi sebeplerle daha fazla yaşayacak gücü kalmamıştı. Bir boşanma dilekçesine imza attı, sokağın köşesini döner dönmez iki el ateş edildi. Belki de hayatında ilk kez kendisi için bir şey yapmaya cesaret eden kadın, tabancadan çoktan o iki kurşun ile kayıplara karıştı. Gazetelerde H.K. diye geçti adı. Haberini okuyanlar derin bir nefes aldı, böyle bir felaketi kendileri yaşamamış olduğu için. Sevmediği bir adamla zorla evlendiren babası bile “Pişmanım.” diyerek ağladı arkasından. Başta babası olmak üzere hayatındaki tüm erkekler kırmıştı kolunu kanadını. Hatta bir kez kendisi kıymak istemişti canına. Kocasının yumruğuyla kırdığı camın kırıklarını bileklerine gömmüştü. Ama canı kalbi kadar acımıyordu. Kadının geçmişine okudular, geleceğine okudular, ama kadına iki dize güzel bir şiir okumadılar. Kahkahasına bile kulp taktılar kadının ama kulağının arkasına bir çiçek takmadılar. Yetim yaralarıyla, öksüz hayalleriyle geçti bu dünyanın toprağından kadın. Biri geçti, diğerleri geçmekte hala. Biri tacize, biri tecavüze, biri şiddete maruz kalıyor. Birinin saçının rengine, birinin eteğinin boyuna, birinin kilosuna karışılıyor. Söz hakkı verilmiyor hatta; birey olarak bile sayılmıyor. Ve her gün bir kadın bir şeylere zorlanıyor. Yüzlerinde buruk bir gülümsemeyle hayata bakan tüm kadınlarımıza.