Lavinya Dergisi

NAİM SÜLEYMANOĞLU KİMDİR?
Tolga TÜRKMEN

Herkesin konuştuğu toplumda şairler neden sussun?

Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu’nun hayat hikayesidir.

Çocukluğunu geleceğinin başarılarına hibe etmek çok zor bir karar. İnsan aklı ermeye başladığında belki pişmanlıklara bile bürünebilir. Ama o sadece bunu içine ince bir sızı yapıp gözünü ulaşabileceği madalyalara dikti. Sonuçta herkesin vardı insanın içini burkacak bir hikâyesi; varsın onunki de böyle olsundu. Belki de alkışlarla avuttu kendini ya da ülkesinin gururu olmakla gururlandı da geçti sızısı. Hem kocaman bir gerçek ortada duruyordu işte; 

o tarihe daha yaşarken geçmiş bir isimdi. Cep Herkülü’nü kimse unutmayacaktı…


Çocukluk Hayatı;


Naim, 23 Ocak 1967’de Bulgaristan Kırcaali’de Ahatlı köyünde, Hatice Hanım ve Süleyman Bey’in oğlu olarak dünyaya geldiğinde ona verdikleri isim “Naim Süleymanoğlu”ydu. Ancak daha sonra 1985’te Bulgaristan’da isim değişikliği uygulaması başladığında, artık “Naum Sulejmanow” olacaktı. Muharrem adında bir de kardeşi vardı. Ailesi Ahatlı köyünden Mastanlı şehrine yerleşti; Naim 2 yaşındaydı. Süleyman Bey, Mastanlı – Kırcaali otobüs hattında şoförlük yapmaya başlamıştı. Konuşmayı pek sevmeyen sakin bir çocuktu Naim. Yıllar sonra herkesin tanıdığı “Naim Süleymanoğlu” olduğunda da çocukluğunu hiç yaşayamadığını fark edecekti. Bir şampiyon olmanın bedeli vardı. Yaşıtlarının sokakta top koşturduğu, taştan topraktan oyunlar kurduğu zamanlarda o antrenmanlardaydı. 

9 yaşındaydı haltere başladığında. O suskun çocuk yaşına, boyuna posuna bakmadan 

ağırlık kaldırmaya başlamıştı ve belki de yıllar sonra kendi ağırlığının çok çok üstünde 

ağırlık kaldırabileceğini bilmiyordu.


Haltere Başlangıç;


Naim 9 yaşındaydı ve okulda arkadaşlarının halter sporuna başladıklarını duydu. Bir arkadaşında gördüğünün içinde bir heyecan fırtınası kopardığı yaşlardı. Arkadaşları Naim’i antrenörle tanıştırdı. Naim, ortamı da antrenörü de sevmişti. Ayrıca yurtdışına gidileceğini de öğrenmişti. İçine yayılmış merak dalgasına karşı koyamadı ve gönlünü bu spora oracıkta kaptırdı. Artık spor yapacak, ülke ülke gezecek ve çok güçlü olacaktı; hayalini kurmaya başlamıştı bile. Çok çalışıyordu tüm incelikleri öğrenmek için. Antrenmanlar, okul derken çocuk olduğunu unutmuştu. Hayat nedir, nasıl yaşanır, çalışmak nasıl olur çok erken öğreniyordu.


En Geç Rekortmen!


Naim çalışmalarının karşılığını çok erken yaşta alacaktı. Onca çaba boşuna değildi. 1982’de Brezilya’da düzenlen "Dünya Gençler Halter Şampiyonası"na katıldığında 15 yaşındaydı ve 52 kiloda iki altın madalya alarak şampiyon oldu. 16 yaşında bir rekor daha kırdı. Böylece halter tarihinde “En Genç Dünya Rekortmeni” unvanını aldı. Ayrıca 1984’te silkme kategorisinde vücut ağırlığının üç katını kaldıran ikinci halterci olarak tarihe geçti.


Gencecik yaşına rağmen kırdığı rekorlar bütün Halter otoritelerini Naim’e hayran bırakmıştı. Herkesin gözü onun üzerindeydi. “Yıldız hastalığına katılmak” denirdi ünlüler arasında; Naim de tutulmuştu, hem de nasıl. 15 yaşında kazanılmış dünya şampiyonluğu dile kolaydı. Ancak bütün çalışmalarında yanında olan Hocası yine yanındaydı. Toparlanması için Naim’i bir silkeledi ve kendine getirdi. Bundan sonra başaracakları için bu sarhoşluğa kapılmaması gerekiyordu. İyi ki de ensesinde boza pişiren, iyiliği için onun yanında olan böylesine yetkin biri vardı. Naim, madalyalarına madalya ekleyebilecekti. O, kaybolmayacaktı.


1984’te bir kez daha olimpiyatlar için geri sayım başladı. Naim, 17 yaşındaydı ve 20-24 yaş aralığındaki takım arkadaşlarıyla her gün 10 – 12 saat çalışıyordu. Antrenman sabah 8’de başlıyor, gece yarısına kadar devam ediyordu. Yorgunluktan adım atamayacak hallere düşüyor, antrenörlerin yardımıyla otele dönebiliyordu. Ama başarıya giden yolun kolay olduğunu kimse söyleyemezdi zaten. Bunca yoran çalışmaları boşa çıkmayacaktı ayrıca. 1983 – 1986 yılları arasında gençlerde 13, büyüklerde 50; toplam 63 rekor kırdı. Dünya ve Avrupa şampiyonalarında 52-56-60 kilolarda şampiyonluklar elde etti. 1984 – 1985 – 1986 yıllarında dünya çapında “Yılın Haltercisi” ilan edildi.


Türkiye'ye İlticası...


1985’te Bulgaristan’da orada yaşayan Türklerin Bulgar ismi alma zorunluluğu geldi. Bir Türk olan Naim’in de adı Bulgaristan’da “Naum Sulejmanow” oldu. Bulgarlar, aslında Naim ile iyi geçinirlerdi; ama çözmüştü sebebini. Bulgaristan, bir nevi kazandırdığı madalyalar için kendisine mecburdu. Ama bu isim değişikliği olacak işi değildi. İşin rengi değişmişti. Başarılı olmaya devam etmeli ve ait olduğu yere gitmeliydi; Türkiye’ye. Aklına koymuştu; bir dahaki gittikleri ülkede yarışırken kaçacaktı. Bulgarlar da ona güveniyordu aslında; kaçacağından şüphe etmezlerdi. Naim, kafasındaki planı ailesine dahi anlatmadı. Çünkü kimsenin onu yolundan döndürmesini ya da kendisi için endişe duymasını istemiyordu. Hem burada artık yeri yoktu, gitmeliydi. Ailesini de ne kadar çabuk giderse o kadar kolay yanına aldıracağını hesaplamıştı. Zaten ismini değiştirmelerine izin verişi de planının bir parçasıydı.


1986’da ilk adımını attı; Melbourne’deydi. Burada Türk Büyük Elçiliği’ne sığınma talebinde bulundu. Elçilik yarına kadar beklemesi gerektiğini, Ankara’dan gelecek cevaba göre hareket edebileceklerini bildirdi. Ertesi gün Naim’in sabırsızlıkla beklediği o haber geldi; Naim’in başvurusu olumlu değerlendirilmişti. 1986’da bir Cumartesi günü dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın gönderdiği, içinde danışmanlarından Can Pulak ve Selim Ereğli’nin de bulunduğu özel uçakla Londra Havalimanına indi. Buradan da İstanbul Atatürk Havalimanı’na inişi planlanıyordu; ancak Mürted Askerî Havalimanı’na indi ve Üs Komutanı tarafından karşılandı. Koruma altına alınarak plakasız bir araçla TBMM’ye götürüldü. O sırada Turgut Özal, Bakanlar Kurulu ile toplantıdaydı ve Naim salona girdiğinde bir anlık sessizlikten sonra herkes avurtları patlayana dek alkışladı. Hepsi ayaktaydı.


Naim, başarmıştı.


Naim Türkiye’ye iltica etmesinin de sonuçları olacaktı elbet. IWF yönetmenliğinin 16.maddesindeki “Göç eden halterciler bir yıl süre ile uluslararası müsabakalara katılamaz” ibaresi sebebiyle Naim bir yıl boyunca müsabakalara katılamayacaktı. Elbette antrenmanlarının hızını kesmedi; bir yılı iyi değerlendirdi. Süre dolduğunda Aralık 1987’de “Türk vatandaşı” olarak Antalya’daki Uluslararası Halter Turnuvası’na katıldı. 60 kg sıkletinde 150+188 kg sonuç ile dünya rekoru kırdı. Sırada 1988’deki Avrupa Halter Şampiyonası ve Seul Olimpiyatları vardı. Özellikle Seul Olimpiyatları’na katılmayı çok istiyordu; ama bu iş biraz sorunlu olacak gibiydi. Çünkü Türkiye adına katılabilmesi için Bulgaristan’dan bedelini ödeyerek izin almak gerekiyordu. Türk Hükümeti 1 milyon dolar bedeli ödeyerek gerekli izinleri aldı ve Naim müsabakaya katıldı. 60 kg koparmada 145 kg, 150,5 kg, 152,5 kg; silkmede 175 kg, 188,5 kg, 190 kg kaldırarak 9 dünya, 6 olimpiyat rekoru kırdı. Bu muhteşem bir zaferdi; Türkiye’ye olimpiyatlar tarihinde güreş dışında ilk altın madalya getiren sporcu olmuştu Naim Süleymanoğlu. Avrupa Halter Şampiyonası’nda da üç altın madalya kazandı. Ayrıca 1989’da Dünya Şampiyonası’nda 60 kg’da koparmada 150 kg kaldırarak dünya rekorunu da kırdı.


Naim, 1989’daki Dünya Şampiyonası’ndan sonra emekliye ayrılmaya karar verdi; 22 yaşındaydı. Belli ki çok yorulmuştu, dinlenmeye ihtiyacı vardı. Başlarda verdiği kararın doğruluğundan emindi. Ancak çok gençti. Başka bir mesleği olsa bu yaş, neredeyse işe başlama yaşıydı. Naim ise, emekliye ayrılıyordu; ironik bir durumdu. Daha fazla halterden uzak kalamadı. 1992’de Barcelona’da düzenlenen olimpiyat ile geri döndü. Dönüşü muhteşem olacaktı.


Dünyanın En İyi Sporcusu Naim!


Naim, başarılara da madalyalara da doyamıyordu. 1992’deki Barcelona Olimpiyatları’nda rakiplerine ezici bir üstünlük sağladı ve altın madalyayı Türkiye’ye kazandırdı. Yine bu yıl, “Uluslararası Halter Basın Komisyonu”, Naim Süleymanoğlu’nu “Dünyanın En İyi Sporcusu” seçti. Aldığı unvanlar onu kulvarında tek kılmaya yetip artıyordu. 1993’te yine Melbourne’deydi. Burası onun kendi içinde özgürlüğünü bulduğu o şehirdi, yeri ayrıydı. Dünya Şampiyonası’ndan 3 altın madalya ve 2 dünya rekoru ile döndü.


1994’te ise Bulgaristan’daydı. Hayat, insanı bulunduğu yerlerden hiç tahayyül edemeyeceği yerlere bırakıp, üzerine bir kez daha başladığı yere döndürerek şaşırtan garip bir şeydi. Bulgaristan’da yapılan Avrupa Halter Şampiyonası’nda sadece üç kaldırış yaptı ve 3 dünya rekoru kırdı. Yine 1994’te 66.’sı İstanbul’da düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası’nda, bu kez sakat olmasına rağmen, 3 dünya rekoru kırdı ve 3 altın madalya kazandı. Bu kez de “Dünyanın En Güçlü Sporcusu” unvanını kazanmıştı. Üstelik bu müsabaka, ilk kez Türk seyircisi önüne çıktığı için de ayrıca anlamlıydı. 1995’te Avrupa Halter Şampiyonası’nda hala sakat olmasına rağmen 1 altın, 2 de gümüş madalya kazandı ve Türkiye’nin takım halinde birinci olmasında katkısı şüphesizdi. Sakatlığı devam ediyordu. Yine aynı yıl Çin’de düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda 3 altın madalya kazandı. Elbette sadece başarı olan bir hayat mümkün değildi; Naim, Sidney Olimpiyatları’nda başarısız oldu. Sakatlığı devam ediyordu. 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda 64 kg’da 4 dünya rekoru kırdı. Üçüncü kez olimpiyatlarda madalya kazanıyordu ve adı tarihe geçti. Rekoru 29 yıldır kırılamadı.


Naim Süleymanoğlu, 1996’daki son başarı ve başarısızlığından ikinci kez emekliliğe ayrıldı. Atlanta Olimpiyatları’nın sunucusu Lynn Jones, finali “Az önce tarihin en büyük halter müsabakasına tanıklık ettiniz” anonsu ile noktalamıştı. Gerçekten de tezahüratlar da müsabakanın nasıl mükemmel olduğunun habercisiydi. Naim, aynı zamanda çok alçakgönüllü bir sporcuydu. Yine katıldığı bu son müsabakanın finalinde efsanevi Yunan Halterci Valerios Leonidis’i teselli eden de oydu. Naim, 187,5 kg’ı kaldırarak Valerios’u yenmişti. Valerios 190 kg’ı kaldıramayınca gözyaşlarına boğuldu. Rakibini yendiğinde onun üzüntüsünü görmezden gelecek kadar kendi sevincinde boğulamazdı Naim.


7 – 9 Aralık 2000’de Uluslararası Halter Federasyonu kongresi Atina’da toplandı. Naim Süleymanoğlu, bu kongrede astbaşkanlığa seçildi ve bu görevi 4 yıl sürdürecekti.


Emekliye ayrıldıktan sonra spordan kopmak istemedi; ama spor hocalığı yapmak da istememişti. Zaten çok önce kendine bir söz vermişti: Eğer bir gün sporu bırakırsa yalnızca idareci olmayı seçecekti. Spor Hocası olmak meşakkatli bir işti. Sporcu olmak tamam; ama hocalık yapmak onun için akıl kârı değildi. Naim Süleymanoğlu bir ara siyasete atılmaya da karar verdi. 2004 Yerel Seçimlerinde MHP’den Büyükçekmece Kıraç Beldesi Belediye Başkanlığı’na adaylığını koydu; ancak seçilmedi. 2007 Genel Seçimlerinde de yine MHP’den İstanbul Milletvekili adayı oldu. Ancak yine seçilmedi. O da daha fazla zorlamadı; tadında bıraktı. Naim, 1.47 m boyundaydı. Bir bu sebepten bir de güçlü olduğundan ona “Cep Herkülü” demek uygun görülmüştü; artık böyle anılacaktı. İlk zamanlar neden bu kadar kısayım diye düşünüp çok üzülüyordu; hatta kompleks yapıyordu. Ama Allah onu da böyle yaratmıştı ve muhtemelen daha uzun boylu ya da farklı bir ergonomide olsaydı halterci olamazdı. Bütün bunları düşünerek kompleksini üzerinden atmıştı. Sonuçta o “Times”a kapak olmuş bir sporcuydu. Kariyeri boyunca 3 Olimpiyat altın madalyası, 7 Dünya Şampiyonluğu ve 6 Avrupa Şampiyonluğu kazandı. Ayrıca tam 46 kez de dünya rekoru kırmıştı. Tüm bunlar yadsınamaz başarılardı ve kazanmaya çok erken yaşlarda başlamıştı.


Naim hiç evlenmedi; ama 4 çocuğu oldu. 3 çocuğu bir kadından, bir çocuğu da başka bir kadındandı. 3 çocuğu Türkiye’de annesinin yanında; diğer çocuğu ise yine annesiyle, ancak yurt dışında yaşıyordu. Elbette babalarının soyadını taşıyorlardı. Evlilik dışı olduğu için çocuklarından hiç bahsetmedi. Zaten özel hayatıyla gündeme gelmek de istemiyordu. Kendince çocuklarını gözden uzak ve daha iyi yetiştirmek istemişti. Ya da belki çocuklar da görünmek istememişti ki hiç görünmediler.


Naim, 28 Eylül’de siroza bağlı karaciğer yetmezliği sebebiyle Ataşehir’de bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde tedaviye başladı. 6 Ekim’de tedavi gördüğü hastanede organ nakli gerçekleştirildi. Ancak 11 Kasım’da beyindeki kanama ve buna bağlı artan ödem sebebiyle acilen ameliyata alındı. Ancak 18 Kasım’da gelen haber Naim Süleymanoğlu’nun öldüğünü bildiriyordu. Bütün madalyaları, başarılarını ülkesine bırakıp sonsuzluğa gitti Cep Herkülü. Sanatçılar, Sporcular, kısaca tanınmış ve çok sevilmiş kişiler kendilerine ülkelerinden, hatta dünyadan bir aile ediniyor. Bu yüzdendir ki bu insanların ölüm haberi hepimizi sarsıyor.


İşte böyle… Sevdikleri, saydıkları, genç yaşında başardıklarıyla, 

övünç kaynağı bir Naim Süleymanoğlu geçti bu dünyadan.