Lavinya Dergisi

SÖZÜMÜ GERİ ALDIM
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Nice masallarla büyütüldük. Uykudan önceki düş kalemizdi, kelimeler. Kâh bir şato hayal ettik, kâh ormanın içinde minik bir kulübe. İçindeki prenseste biz. Uzun saçlar sevdik böylece. Taradık, fırçaladık. Pazar akşamı banyosunda itinayla sabunladık. Belki esas oğlan tarafından kurtarılmaktı içindi çabamız, örgüler merdiven niyetine. Kim bilir! Duydum sizi! Cadılar mı? Cadılar da vardı. Olmaz mı? Şekerden eve hapsolmuş çocuklar, yedi cüceler, süper kahramanlar. Ama en çok mutlu sonlar ve yakışıklı prens ilgimizi çekti. Esas kız olmak ne de güzeldi. Büyüdük. Masallar değişti. Kırmızı büyülü elmaya inanmaz olduk. Saçları uzatmak da saçma geldi. Asansör vardı. İnsanlar Ay’a gidiyordu. Nihayetinde at arabası, bal kabağı; eskiyen bir detaydı. O zamanlar üstü açık arabalar modaydı. Pop müzik, şıpsevdi sakız bir de tek bir kırmızı gül ile kapımız çalındı. Üstüne Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem, Ferhat ile Şirin; fısıldandı kulağımıza. Çöllere düşen, dağları delen, ateşte kül olan efsaneler. Prensler jönlerle yer değiştirdi. Pembe panjurlu evler, renk renk çitler, balon etek gelinlikler girdi hayallerimize. Kötü karakterler mi? Olmaz mı? Vardı. Sevenleri ayıranlar, ilaçlı gazozlar, verilmeyen mektuplar. Ama en çok Mecnunlar ilgimizi çekti. Uğruna çöllere düşülmesi ne de güzeldi. Yaş aldık. Söz verdik, “Seni daima seveceğim.” dedik. “Seni sonsuza kadar seveceğim.” dendi, aşkla. Zamanla güller kesildi. Romantizm, geçici bir akımmış, bitti. Prens şatosuyla, Kerem sandıklarımız teknoloji ile ilgilendi. Ferhat bildiklerimizse futbola merak saldı. Mektuplar, kısa mesajlara dönüştü, aşk dolu şiirler okunmadı. İlgi, ne kadar çevrimiçi olduğumuzla ölçülmeye başlandığı gibi, bir öpücükle değişen kurbağa kalmadı. Ne balo yapıldı ne maske takıldı. Vals bile unutuldu. Her şeye ve herkese olan telaşımız sıra sevgiliye gelince yordu. Bir de “Sen Leyla değilsin, prensesliğinse baba evinde kaldı.” cümlesiyle duvarlar yankılandı. Lakin bir defa söz verilmişti. Vazgeçmek mi? Oldu. Olmaz mı? Sözümü geri aldım. Pembe düşlerle büyüsem de önce ruhumun kahramanıyım. Ve kurtarılmak için uçan halı beklemem. İşte sana yeniden haykırdım, daha da söylemem: “Ey çakma Prens; bana sitem edersin ama sende de Mecnundan eser yok!”