Lavinya Dergisi

BENJAMİN BUTTON’UN TUHAF HİKÂYESİ GİBİ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Sıra dışı bir hayat onunkisi. Yaşlılıktan gençliğe doğru ilerlerken yaşamın cilveleri ile karşılaşmak başka kimin bahtına düşer ki? Rutinimiz doğum, bebeklik, çocukluk, gençlik diye devam ederken denklem değişmez ki. İş hayatına atılırken, âşık olup evlenirken, ebeveynliği tadarken insan daha deneyimli olmak istemez mi? Gizemli bir şekilde gençleşmeye başlamak ve kazandığı tüm tecrübeleri önceki yıllara taşımak büyülenmişlik hissi vermez mi? Sahi “Bugün ki aklım olsaydı…” ile başlayan cümleler pelesenk olur dillerde, sonucu değiştirmez hâlbuki. Palas pandıras belleği kavuran, yanlış nitelendirilen, keşke ile süslenen, şahsa karşı haddini aşanlara tahammül edilen, hududu geçen cümlelere susulan, gereksiz alttan alınan, pişmanlıklarla savrulan her an film şeridi gibi geçer akıldan. Bazen sesler yankılanır kulakta, kimi zamanda eller bağırda ama akıl hep uzaklarda, yapamadıklarında. Hayıflanıp durmak deyimi! O ilk günkü anı yaşamak, katmanları genişletmek, kılı kırk yarmak insanoğlunun kadim fikri. Sevdiğim işi yapamadım, hayatımın aşkıyla evlenemedim, çocukluğumu yaşayamadım, o şehre gidemedim, şu elbiseyi giyemedim gibi gibi. Şimdiki aklım olsaydı daha çok gezerdim, onu kaybetmezdim, diğerine sabretmezdim, kimseyi takmazdım, epey okurdum, uyurdum.. Başkalarını mutlu etmeye adanmış ömürler, kendini yiyerek geçirilen günler, içte biriktirilen ukdeler. Nedensiz şu ahların temeli, söylemeyip vazgeçilen cümlelerin sessizliği, boğazda takılı yutkunulan şeylerin birliği. Mecbur mu sahi! Ayıp olmaz bil ki! İsim, cisim, şehir ne fark eder ki. İnsan önce kendisinden özür dilemeli. Kırılacak mı gönüller, yapmacık sözler, hayatınıza müdahale etmeye çalışan kimlikler, sahte ilişkiler, olmasın gerekli mi? Gidilmek istenmiyorsa gidilmesin, söylenmek isteniyorsa haykırılsın, görülmek isteniyorsa ertelenmesin. Yapılsın veyahut yapılmasın. Saat işliyor, durmaz ki! Button misali seksen yaşında doğup yavaş yavaş on sekize gelseydik. Hayat; tecrübeli mutluluklar kumpanyası olurdu, lale devri. Tecrübeler ve hisler yanıltmaz kimseyi. Şaşırmamak, rahatlamak, olgunlaşmak, kabullenmek, nefeslenmek, had bildirmek güzel tanımlamalar. İsim, sıfat, fiil ve benzeri!

Şimdiki aklım olsaydı: ………………………
Doldurulsun boşluklar, geriye ne kalır ki?
Benjamin Button’un tuhaf hikâyesi gibi…