Lavinya Dergisi

İNCİR AĞACI
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu! Düşüncemizin katlanması mı güzel, zalim kaderin yumruklarına, oklarına? Yoksa diretip bela denizlerine karşı dur, yeter demesi mi?” Satırlar William Shakespeare’in Hamlet adlı eserinde geçen küçük bir monolog. Yolunu bulmak veya kaybolmak, susmak veyahut konuşmak. Sınırsız söze ket vurmak, heyecanını kaybetmek, düşünmekten vazgeçmek, ölümün sonsuz uykusuna yatmayı istemek. Belki onun gibi bahara kavuşuncaya kadar gömülmek. Böylece yapraklarını, köklerini ve çiçeklerini korumak. O, çok sayıda dinsel ve folklorik söylenceye konu olan “incir ağacı”. Kimilerine göre kutsal, diğerlerineyse ocaklar yakıcı. Latince “ficus” ismi, esas meyveleri pek tatlı. Kışı geçiremez mi? Sahi o sevmez mi ayazı? Yetiştiricileri bilir ki, üşür. Küreğin çelik ucuyla zamanı gelince koca bir çukur kazılır. Ağaç, düşüşe hazırlanır, artık yerin altındadır. Üzeri toprak ve çelik levhalar ile kapatılır. Sert geçecek yıllarda işlem itinayla tekrarlanır. Gelenek, tamamen ağacın yararınadır. İncir yalnızlık hisseder mi bilinmez. Kimi kökleri bu esnada kırılır ama bahçıvan kaygılanmaz, kalanlar onu hayatta tutmaya yeterlidir. İki tarafta sabırlıdır, arıların vızıldaması, güneşin açmasıyla topraktan çıkarılır. Zaten dalın aklı dışarıdadır, tüm sesleri işitir, kendisine seslenenlerin farkındadır. Kardelenler yerden başlarını çıkarttıklarında ficus yeniden doğar. Sapasağlam, daha güçlü ve hayattadır. İnsan çoğu zaman sabırsızdır. Dört başı mamur mutluluk yanıltır. Oysa dip ve zirve, konuşmak hayır susmak, sosyalleşmek ya da başını yorganın altına gömmek yaşamın dengesinde vardır. Ruh bazen kendine döner, incirin sert kışı, insanı da yorar. Hatıraların geçişini seyre dalar. Kendine o veya başkaları kocaman bir çukur kazar, girer içine. Kaygılanır, yalnızlık hisseder, macera korkutur, kapana kısılır, bilinmeyenin özlemini çeker. Bir süre ucuz nasihatlere doyar. Bir, iki hatta üç mevsim seyirci kalır. Sonra açmaz dediği çiçeklerin açtığını, sahip olduğu sevgilerin varlığını, kendinde keşfettiği niteliklerin çokluğunu keşfeder. Çukurdan çıkar. Sessiz kalmakla, ıssız kalmanın aynı şey olmadığını anlar. İncirin bahçıvanı gibi, insanın değerli kıldıkları onu sarmalar, yaralarını sarar. Kış elbet geçer, Yaz bekleyen gider. Silkelenir yürek, kalan sağlarla yolculuğuna devam eder. Göçmen kuşların mavi göklerde kanat çırptığını görür, umut yeniden gönlüne girer. Hatırlar o monoloğu yeniden, olmak ya da olmamak meseledir der. Bir sonraki sahneyi hayal eder ve perdeyi çeker.